Aşk ilk insanlardan bu yana varlığını sürdürmüştür. Bundan 300 bin ila 40 bin yıl önce yaşamış neandertallerin mezarlarında çiçekler ve polenler, mağaralarında sevgi ve aşk temasının işlendiği duvar resimleri bulunmuştur. Bunlar o dönemde yaşamış insanların bile birbirine ilgi, sevgi ve aşk hissettiğini göstermektedir. Peki, acaba aşkı uzun zamanlar önce yaşamış olan bu insansılar da aşk acısı yaşıyorlar mıydı? Bunu cevabı muhtemelen evet. Çünkü aşk duygusu başlangıçta mutluluk, neşe ve yoğun bir duygusal yükseliş içerirken, bitiş sürecinde ise öfke, nefret, hüzün ve bazen de yoğun bir yıkım olarak hissedilmektedir. Doğanın değişmez bir kuralı olan sevmek ve sevilmek, geçmişte insanları etkilemiş, günümüzde etkilemekte ve gelecekte de aynı yoğunlukta etkilemeye devam edecektir.
AŞK ACISI GERÇEK BİR ACIDIR
Aşkın ömrü 6 ay ila 1,5 yıl arasında değişmektedir. Sağlıklı yürüyen bir ilişkide aşk sevgiye evrimleşir. Bu aşkın yok olduğu anlamına gelmez, bilakis güvenli bir bağlanma ve sevgi halini alır. Eğer aşk duygusu çok uzun süre devam ederse bu durum sağlıklı bir durum olmaktan çıkarak bir bağımlılık ve obsesyon halini alabilmektedir. Aşık bir insanın beynindeki nörobiyolojik süreç ile obsesif kompulsif bozukluk durumundaki süreç oldukça benzer bulunmuştur. Ayrılık acısı beynin amigdala olarak adlandırılan bölgesinde yoğun bir uyarılmaya sebep olur. Ayrıldığımız insanın yokluğu beynin bu bölümünde öyle bir panik duygusuna sebebiyet verir ki, bu duygular küçük bir çocuğun sokağa bırakıldığında yaşadığı çaresizlik, yalnızlık ve terk edilme duyguları ile aynı olduğu tespit edilmiştir. Aşık olma halinde başta yaşanan pozitif duygular ile bitişinde yaşanan negatif duygular eşit yoğunluktadır. Aradan uzun yıllar geçse bile kişi bu travmatik olayı ayrıntılı bir şekilde hatırlar ve bu durum ayrılığın acısını uzun süre yaşamasına sebep olur. Zamanla veya profesyonel destekle bu olumsuz duygular azalabilir. Bu acı her ne kadar bir ömür boyu az da olsa hissedilse de aynı şiddette kalmaz. Kişi aşık olduğu insanı kaybettiğinde tıpkı bağımlılıklarda olduğu gibi yoksunluk duyguları yaşar. Günümüzde aşık olduğu kişi tarafından yok sayılan, dışlanan, hakarete uğrayan yine de ondan vazgeçemeyen birçok insan vardır. Bu bağımlılık sonucu iş, ev ve okul performansı bozulur. Bazı kişilerde ise yıllar içerisinde bu acı daha da artarak başka psikolojik ya da psikosomatik bozukluklara sebep olabilir. Aslında aşk acısı da bir tür yas reaksiyonudur.
AŞK ACISI EĞİTİCİDİR
Yaşanan aşk acısı aynı zamanda öğretici olabilmektedir. Kişiyi olgunlaştırır ve daha farklı bir bilinç düzeyine taşır. Kişiye empati yapma, kendine ve hayata daha farklı yönlerden bakma becerisi kazandırır. Ayrılığı anlamlandırmaya, karşısındaki insanın duygularını anlamaya çalışan insan kendi duygularını da daha net gözden geçirir. Çünkü aşık olunan insan kişinin aynasıdır. İnsanlar genellikle kendi iç dünyası ve içsel sorunları ile örtüşen insanları seçerler. Karşındaki insanı kendi iç dünyasını görmede bir araç olarak gören insan kendini daha iyi tanıma yolunda da başarı elde eder.
AŞK SÜRECİ NASIL YAŞANSA DAHA İYİ OLUR?
Aşkın kalıcılığını sağlayan en temel unsur iki ayrı özgürlüğün karşılıklı tanınmasıdır. Kişilerin birbirilerinin olumlu ve olumsuz yönlerini olduğu gibi görüp kabul etmesi çok önemlidir. Zaman içerisinde aşkın saygı ve sevgi temelinde bir ilişkiye dönüşmesi gerekir. Sağlıklı bir ruhsal yapı, öteki insanın zaman zaman hayır diyebileceği veya olumsuz geri bildirimler yapacağı gerçeğine tahammül eder. Hayatın olumlu ve olumsuz yönlerini olduğu gibi görüp kabul eden insanların hem sevgili hem de öteki ilişkileri çok daha sağlıklı olacaktır.