Aydın adı gibi parlak ve çağdaş bir kent gibi görünse de, dillendirilse de,
Söylendiği gibi midir acaba sizce..?

Bu köşe yazarı fakir de Aydın doğumlu, Üniversite yılları için 1974 yılında gittiği İstanbul’dan 5 yıl sonra dönüşte bugüne kadar yaşadığım bu kentin 60 yıldır kıdemli hemşehrisi olmakla gurur duyarım.

Bazı dostlarım AYDIN’da yaşamanın kentin adı gibi AYDIN olmakla ne ilgisi var diye sorarlar bazen,
Bir şehrin tanınırlık seviyesi, bilinirliği diğer kentlerden üstün özellikleri neler olmalı?
AYDIN, AYDIN mıdır sizce?
genelde düşünürsek ben aksine inanırım.
Her kentten aksi de olmak üzere çalışkan, aydın, çıkabilir ise de,
Kayseri, Gaziantep, ve batıda Denizli çalışkanlıkları ve üretimleriyle marka olmuş bence gerçek AYDIN kentlerdir.

Aydın denince akla gelen ilginç sözlerimiz;
“iki dönüm bostan, yan gel yat Osman” demez miyiz..?
Bu sözün anlamı ve benim tanıdığım Aydınlı için genel kamı, akşam dükkanı kapatıp evinden çıkmayan, gece hayatını pek sevmeyen, ona buna bulaşmadan sakin yaşayan, birlikte iş yapmayı benimsemeyen, kardeşi de olsa güvenmekte zorlanan, Sivil toplum gücünden çekinen, sakin ve yasalara uyan itidal insanlardır.

Öyle olmasa, bugüne dek üzerinde yaşadığı zengin toprakların farkında olur, antik kent zengini, tarım zengini, tek Üniversitesi ile yetinmeyip Vakıf ve Özel Üniversite ve Eğitim kurumlarıyla ikinci bir Sümer Üniversitesi, devasa alışveriş ve eğlence, kültür merkezlerinin birbiri ardına açıldığı bir cazibe merkezi olurdu.

Antalya’nın ilçesi Alanya da, biri vakıf ve özel iki tane müstakil Üniversitesi olduğunu biliyor muydunuz..?
Oysa iklimin en güzel olduğu ve en verimli arazilere sahip Aydın, kültür turizmi, güneş enerjisi, organik tarım ve ideal üniversal öğrenim için, öğrenciler için bir çekim merkezidir.
Ama AYDIN ne büyük düşünür, ne de kabuğunu kırıp, büyük projeler için hayal kurabilir maalesef.

Oysa bir elin parmakları kadar da olsa bunun için çabalayan nice özverili insanlar var bu şehri Güzelhisar diyarında.

Ben bunun biraz da genlerle, DNA’larımızla ilgili olduğunu düşünüyorum.
Kimse kusura bakmasın, isterse eleştiri olarak anlasın, ama Aydınlı'nın girişimcilik ve iş konusunda bunun hayalini dahi kuramaması büyük bir eksiklik
Yıllar önce ADÜ Atatürk Kültür Merkezinde, HERKESTEN ÖNCE GÖRMEK sloganıyla AYTO’nun davetlisi olarak ilimize gelen yaşam koçu ve hayat uzmanı Ahmet Şerif İzgören için ajandama aldığım notlara baktım.

Kuleli Askeri Lisesi’nden ayrılma bu hayat koç’u kendisinin deyimiyle, kimsenin yaptığı işle kendisini eşleştiremediği biriymiş.

Hatta konferans öncesi salona girerken, kitabını alan bir öğrenciyi görüp yanına gitmiş ve “getirin kitabınızı imzalayayım” demesine aldırmayan ve kendisini kitabın yazarı olarak tanımayan öğrencinin “ yok yazarına imzalatacağım” diyerek reddetmesini anlatıp gülümseterek başladığı konferansının başında bizlere 4 soru sordu.
Bunlar sırasıyla, dünyanın İlk felsefe okulu, ilk tapınağı ve dünyanın Çin seddinden sonra en uzun surlarının nerde olduğunu ve dünyanın 2. en fazla uçak ihraç eden ülkenin adlarını saymamızı istedi.

Ben dünyanın en çok uçak ihracat eden ülkenin Türkiye olduğunu bilmekle, sorduğu diğer üç şeyin de Türkiye de bulunması, ben dahil herkesi şaşırttı.
Hadi Nuri Demirağ ilk Türk uçaklarının yapımcısı olduğunu biliyordum. Ama, ilk Felsefe okulunun Çanakkale Assos Behramkale’de, dünyadaki ilk Tapınağın Göbeklitepe de, Dünyanın 2. en uzun surlarının ise Diyarbakır’da ki tarihi eski kent surları olduğunu kimse bilemedi.

Şirketinin çaycısının bir projesinin nasıl hayata geçirildiğini anlatarak, hayal etmenin, herkesten önce görmenin ve farklı düşünmenin önemini örneklerle anlattı.
Hayat boyu sınavlarda ve testlerde sorulan (a -b -c -d -e ) şıklarının yanı sıra siz farklı bir altıncı alternatifi (f ) şıkkını da düşünüp araştırın dedi.

Hayatta iş bulanların başarılı olanların hep (f) şıkkını araştıran ve düşünenler olduğunu belirtmesi, konferansın sloganı olan “herkesten önce görmenin” anlamını ortaya koydu.
Hayatın içinden verdiği örneklerde, at kaşağı yapan Tahtakale esnaflarından birinin herkesten daha önce geleceği görerek, kentlerde taşıma işlerindeki atların şehir içinde kullanılmasından vazgeçilmesiyle zanaatını diş fırçası üretimine çeviren ve soyadı ünlü bir marka olan, Lütfü BANAT örneğini, Suntanın ilk mucidi Çorum ilçesi Sungurlu Tahta kelimelerinin baş harfleriyle oluşan SUNTA o dönem üretime yetiştiremezken, bugün yok olduğunu, aslında interneti bulanların kim olduğunu sorduğunda çoğu kişi Amerika’da bulunduğunu ve bazıları ordudaki askeri haberleşme, bazıları da üniversite öğrencilerinin kendi aralarında haberleşmek amacıyla keşfettiğini açıklamasına rağmen İnterneti ilk tarif edenin hayalci Jules Verne olduğunu hatıralarından anlattı.
Yazılarımda hep değinirim.

Hayal etmek başarmanın yarısıdır.
Yerel yönetimler, kamu idareleri, şirketler ARGE’lere büyük önem vermelidir.
Uçuk kaçık da olsa farklı şeyler, yeni fikirler üretmelidir.
Siyasetçilerin dilinden düşürmediği MARKA KENT AYDIN sloganının içini doldurmayınca, çocukluğumuzun “içiboş” şekerlemesinden farksız bir tutam bal sürmekten farksızdır.
Marka olmak için, farklı olmak için, öne geçmek ve ardında iz bırakmak gerekir.
Başarılı olmak, fark yaratmak, farklı olmak, iz bırakmak için önce hayal etmek gerekir.
Einstein bile ne demiş biliyorsunuz,

“Hayal gücü bilgiden daha önemlidir. Hayal gücünüz geleceğinizi belirler. Zekanın gerçek göstergesi hayal gücüdür, bilgi değil. Sonra o hayalinize odaklanarak, ardından azimle ve merakla yılmadan, hata yapmaktan çekinmeden, yaşadığınız anı değerlendirerek, başarıyı düşünmeden değerlerin peşinde olun , zaten bunları yaptığınızda başarı sonunda kendiliğinden gelecektir.”

Hadi en sevdiğim iki güzel sözü de ben ekleyerek yazımıza son noktayı koyalım,
“başkalarının hatalarından yararlanın, çünkü bütün hataları yapmak için insan ömrü yetmeyebilir. Çünkü akıllı insanlar sadece kendi aklını kullanırken daha akıllılar başkalarının da aklını kullanırlar ve diğerlerinin hatalarından ibret alırlar.”

Hepimize iyi haftalar ,

SÖZÜN ÖZÜ :
İNSAN YALNIZCA SÖYLEDİKLERİNDEN DEĞİL ,
SÖYLEMEDİKLERİNDEN DE SORUMLUDURLAR