Geçtiğimiz günlerde Nazilli Belediyesi tarafından bu yıl 3'üncüsü düzenlenen Çocuk Edebiyatı Festivali kapsamında Nazilli’ye gelen Edebiyatçı şair-yazar Bestami Yazgan’la bir programdan diğer programa giderken araçta sohbet ediyorduk.
Sohbetin bir yerinde Bestami bey, “Yaşadığım hayattaki tecrübelerime göre; Allah, Aşk ve Siyasetin ortak kabul etmediğini tespit ettim.” dedi.
Bu söz üzerine sohbetimiz devam etti.
Ben kendisine şunu söyledim.
“Hocam evet, katılıyorum Allah işinde ortak istemez ve reddeder.
İnsan sevdiği, daha doğrusu aşık olduğu insanı bir başkasıyla paylaşmak istemez.
Bunların böyle olması gayet doğaldır.
Ancak, iş siyasete gelince; siyaset toplum adına yapılan bir iştir.
Tek başına bir insanın bütün meseleleri bilmesi ve bilgisinin her işi kuşatması mümkün değildir.
Bu sebeple, siyasetin istişare ile yapılması ve yapılacak iş konusunda hem karar süreçlerinde, hem uygulama safhasında mutlaka başka insanlarla ortak hareket edilmesi gerekmektedir.
Yani üçüncü şık olan siyaset, kesinlikle ortak yapılacak bir iştir.
Evet, yaşadığımız dünyada insan, gücü eline geçirdiğinde bu gücü kimseyle paylaşmak istemiyor.
Bu doğru.
Ancak burada, üçüncü şıkta, tek başına iş görmeyi, yönetmeyi meşrulaştıracak hiçbir haklı gerekçe yoktur.
Birinci ve ikinci şıklarda ortaklık ne kadar saçma ise, üçüncü şıkta tek başına yönetme arzusu aynı şekilde saçmadır.” dedim.
Bu anıyı niçin anlattım?
Malum Yerel Seçimlere gidiyoruz.
Bu seçimlerde istediğimiz, gönül verdiğimiz veya kendimize yakın bulduğumuz partilere değil.
İttifaklarla seçime gittiğimiz için, partilerin oluşturduğu ve ittifak olarak uygun buldukları adaylara oy vermek zorundayız.
Böylece ittifaklar sebebiyle, seçme hakkımız otomatik olarak %50’ye düşüyor.
Liderler veya partiler seçiyor bizi onaylamaya çağırıyorlar.
Yani demokrasi yoluyla söz hakkımız artacağı yerde, yaşadığımız süreç gerekçesiyle kontrollü hale getirilmekte..
Eskiden desteklediğimiz partilerden ön seçim talep ediyorduk.
Şimdi bu talebinde bir anlamı kalmadı.
Partiler, ittifaklar gerekçesiyle bizden ortağı olduğu partinin adayına da oy vermemizi istemektedirler.
Adeta önümüze “Tabldot yemek” konulmaktadır.
“Bizim lokantayı seçtiysen, tabldotta ne varsa onu yiyeceksin!” diyorlar.
Yani yemek seçmek yok!
İstikamet mecburi...
Seçmen ise, içine düştüğü çaresizlik çukurundan çıkış yolu aramakta.
Seçmen ya sandığa gidecek “Kerhen” partisinin talebine uyacak, yahut sandığa gitmeyerek mesaj verecek!
Seçmenler, durumdan oldukça muzdarip.
İradesine ipotek konulduğunu düşünüyor.
İlimizde ise, CHP’de kaynayan kazan bir türlü durulmuyor.
Mevcut Büyükşehir Belediye Başkanı Çerçioğlu eline geçirdiği güçle istediğini vezir, istemediğine rezil yapıyor.
Yıllardır partide verilen emeğin hiçbir kıymeti harbiyesi yok.
“Ben sizin ‘Topuklu Efenizim’ ben ne dersem o olur!” kararlılığında.
Teşkilatlar ya istifaya zorlanıyor, ya da görevden alınıyor.
Partililer “Kırk katır mı, kırk satır mı?” ikileminde..
“Nasıl olsa İYİ Parti ile ittifak var ve CHP’den kaçan oyların yerine eksikler oradan tamamlanır” diye düşünüyor...
Anlayacağınız;
Hem partili seçmen, hem normal seçmen sıkıştırılmış durumda.
Artık sandık seçmen için, arayış ve çıkış yolu bulduğu zemin olarak görülmüyor.
Bu yüzden, seçmende gizli bir “öfke hali” var.
Tabi bir de bir buçuk yılda bir sandığa gitmenin verdiği yorgunluk...
Seçmenlerin, yapılacak seçimlerde sadece Muhtar seçiminde özgür tercih yapma imkanı var.
Muhtarlık dışında karşılaştığı sadece dayatma ve zorunlu tercih.
Muhtar seçimi sebebiyle vatandaş sandığa gidecek mi?
Bilmiyoruz.
Muhtar seçiminin sandığa yansımasının etkisini ve seçmenin yapılanlara cevabının ne olacağını hep birlikte göreceğiz.
***** ***** ****
“CHP DEĞİŞTİ DEMEDİM”
Geçen yazımda “Ülkücüler ne yapmak istiyor?” diye sorduğum yazıda;
CHP ve İYİ Parti’nin ortak adayı Kürşat Engin Özcan’ın “CHP eski CHP değil değişmiş” dediği duyumumdan bahisle eleştirmiştim.
Kendisi Cumartesi gecesi saat 24.00 sularında telefonla arayarak, ‘CHP’nin değiştiği hakkında’ yazdığım şekilde bir beyanı ve ifadesi olmadığını söyledi.
Ben de kendisine “Madem ki öyle, ben bir sonraki yazımda beyanınızı esas alarak düzeltme yaparım” dedim.
Okuyucularımı bu konuda bilgilendirmeyi önemsediğim için, bu düzeltmeyi yapıyorum.
Duyum üzerine yaptığım yorum için hem Kürşad Engin Özcan’dan, hem okurlarımdan özür diliyorum.