Son
zamanlarda garip şeyler yaşamaya devam ediyoruz.
Partiler
Yerel seçimlere ittifak halinde gitme kararı aldı.
İttifak
tarafları malum.
Bir
tarafta, Cumhur İttifakı; Ak Parti-MHP-BBP bloğu, diğer tarafta Millet İttifakı; CHP- İYİ Parti- HDP bloğu.
Cumhurbaşkanlığı
Seçim Sisteminden sonra olacağı buydu.
Cumhurbaşkanı
ve Meclis seçiminde yaşanan ittifakın devam edeceği belliydi zaten.

Her
neyse.

Siyasette
saflar yenilendi.

Siyasetin
sakıncalı partisi HDP’nin tutumu açığa çıkınca, MHP içinden doğan İYİ Parti’de siyaset yapan ve MHP’den kopanlar arasında tartışmalar başladı.

Ülkücülerin
büyük bölümü, İYİ Partinin yaptığı ittifakta HDP’nin varlığına şiddetle karşı çıkarken, İYİ Parti içinde siyaset yapmak isteyenler ise, kimi zaman cılız bir sesle itiraz ederken, kimi zaman “Yok böyle bir şey” diyerek ortaya çıkan işbirliğini yalanladılar.

İYİ
Partinin Nazilli adayı Kürşad Engin Özcan ülkücü bir ailenin mensubu.

CHP’nin
1977-1980 arası, 22 aylık iktidarı döneminde öğretmen Metin Özcan’ı şehit veren aileden geliyor.

Duyduğuma
göre ittifak ortakları CHP için, “CHP eski CHP değil” diyormuş.

Ama
biz, CHP’den o dönemle ilgili bir rediye veya pişmanlık beyanı duymadık.

Tamam
“kavgayı sürdürmeyelim, kan davası gütmeyelim!” diyenleriniz olabilir.

Buna
itirazım yok.

Ancak,
Terör örgütüyle bağını sürdüren bir parti ve Sur hendekçilerine fiili destek veremediği için üzülen CHP’nin İzmir Büyükşehir adayını savunmak nasıl bir akıl tutulması, hırs ve Bahçeli-Erdoğan karşıtlığının tezahürüdür anlayamıyorum.

Ülkücü
hareket içinde yaşadıklarımdan bazı hatıraları paylaşarak gelinen noktanın yanlışlığını sizlerle paylaşmak isterim;

12
eylül öncesi Nazilli'de ÜYD kurucu başkanıydım.

ÜGD’de
ikinci başkanlık yaptım.

Zor
zamanlardı, hergün ölümle burun buruna yaşıyorduk.

Malum
darbe oldu.

Hapse
atıldık.


1984 Aralık 20'sine kadar hapis yattım.


Gençtim, 20 yaşındaydım.


Hapisten çıkınca eli kelepçeli askere götürüldüm.


Askerden geldim.


Kendi çapımda iş kurdum.

İş
kurdum dediysem muhasebeci bir abimin desteğiyle ortak çay ocağı çalıştırmaya başladım.

Emek
benden, sermaye ondan çalışmaya başladık.


Ve bu çay ocağından ekmeğimi kazanıyordum.


Bu arada arkadaşlarla sık sık bir araya geliyor durum muhasebesi
de yapıyorduk.


Bir müddet sonra aramızda yaşanan anlaşmazlıklar sebebiyle
siyasetten ayrıldım.


Sebebi; ülkücülerin bir siyasi partinin politikalarına mahkum
olmamasını, topyekün milleti kucaklayacak siyaset içinde etkili olmasını dillendirdim.


Ama olmadı.


Her neyse, o zamanlar bir çizgimiz vardı, sağcı partilerde
siyaset yapmayı doğru bulmayan, hatta Anap içinde siyaset yapanlarımıza "Kemik yalayıcılar" demekten imtina etmeden arkadaşlarını suçlayanlar, şimdilerde "daha iyi Ülkücülük" adına dünün hasımlarıyla, daha doğrusu milletin değerlerine hasım olan partilerle
bir arada siyaset arayışı içinde olmalarını garip buluyorum.

Bu
arkadaşlarımızdan bir çoğu Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu hareketten ayrılınca, şiddetli bir şekilde ve ağır suçlamalarla karşı çıkmışlar “Hain” damgasını vurmuşlardı.


Bu arkadaşların samimi olup olmadıklarını sorgulama hakkını
kendimde görmüyorum, ama yapılanlara hiç sıcak bakmıyorum, bakamıyorum.

Yaşadıkları
çelişkiyi insaf sahibi olanlara hatırlatmak istiyorum.

İYİ
PARTİ’nin kurmaylarından AYTUN ÇIRAY ve Musavat DERVİŞOĞLU’nun CHP İzmir Büyükşehir adayı Tunç SOYER hakkında yaptığı açıklamaların kabul edilebilir tarafı yoktur.

Bu
açıklamalarıyla, iddia ettikleri siyasi duruşlarının ve geçmişlerinin üstüne sünger çekmektirler.

Hani
derler ya, “İnsan birini sevmek isterse kör olsa badem gözlü, kel olsa sırma saçlı olur.”


Hadi babasından dolayı oğlunu suçlamak cahiliye döneminden
kalma asabiye alışkanlığı.


Peki Devletin polisi Sur'da hendekçilerle savaşırken SOYER’in
hendekçi teröristlere fiilen sahip çıkamadığı için üzüldüğü beyanını nasıl izah edecekler?


Bunu da "Oslo, Habur, Çözüm süreci ve Diyarbakır mitingine”
sığınarak mı savunacaklar?


Mesele onların "siyasi ittifakı" olunca herşeye bir söz mutlaka
buluyorlar.

Oysa,
Oslo, Habur, Diyarbakır Mitingi Çözüm Sürecinin bir devamıydı.

Siyasi
iktidar bu çalışmayı kamuoyunun bilgisi dahilinde yapmıştı.

Bu
sebeple, bir kısım aydınlar, yazarlar ülkeyi baştan başa dolaşarak kırk yıldır sıcak bir şekilde devam eden, canımızı yakan, enerjimizi tüketen soruna siyasi çözümün gerekliliğini insanımıza anlatma gayretindeydiler.

Bu
iyi niyetli çabaya ihanet edenler ise, devletin demir yumruğunu tepelerinde buldular.

Devlet,
bu teröristlere yumruğunu indirirken, teröre destek çıkan açıklamaları yapan CHP İzmir adayını desteklemenin izahı olmaz, olamaz.

Bunu
bir ülkücü kesinlikle yapamaz.

Yapıyorlarsa
samimiyetleri elbette sorgulanır.

Buna
hakkımız vardır.

İYİ
Parti’lilerin yaptığı bu politik manevra için;


Biz "Minare ve kılıf" diyelim ve gerisini milletimizin firasetine,
basiretine, iz'anına, imanına ve adaletine havale edelim.