Din nedir?
Tevhidir, yaratıcıyı bir bilmek, yarattıkları üzerinde hükümranlık hakkını O’na vermek, işlerinde O’na ortak tayin etmemektir.
Hayat ve yarattıkları şeyler üzerine O’dan başka sahip tanımamaktır.
Yine, O’nun Hayy (diri) olduğunu ve O’ndan habersiz bir yaprağın dahi dalından düşmeyeceğine iman etmektir.
O’nun ahlak öğütlerine teslim olmaktır.
O’nun yapın dediklerini emir telakki etmek, yapmayın dediklerinden itinayla kaçınmaktır.
Mutlak hesap gününe, şeksiz ve şüphesiz inanmaktır.
Mümin olmak;
O’nun tarafından bahşedilen irademizi, O’nun buyrukları doğrultusunda kullanmaktır.
O’nun kılavuzluğunu kabul etmek, gönderdiği elçileri ve kitapları anlama ve hayata aktarma çabası içinde olmaktır.
O bizden;
Ahlaklı olmamızı ister.
Yaşadığımız dünyanın, bizim tasarrufumuza verilen tabiatla, hizmetimize sunulan diğer canlılarla, birlikte yaşadığımız kardeşimiz insanla, birey olarak kendi iç dünyamızla ve bütün bunlarla kurulacak ilişkinin nasıllığını bize bildiren ve öğütleyen Allah’la, bağlantı kurmak, tanzim etmek ve düzenlemektir.
İnsan, bu ilişkileri düzenlerken ahlaklı olmakla mükelleftir.
Bu mükellefiyet aynı zamanda insana bilmeyi de zorunlu tutmaktadır.
Bilgisi olmayan, tanımayan insan, hata yapmakla karşı karşıyadır.
Ancak, insan ahlaktan uzak bilgiyle, bencillikle, çıkarcılıkla, sahip olma ve sahip olduğunda kibirlenip büyüklük taslamaya meyillidir.
Yahut insan, güç sahiplerinden duyduğu korkunun tedirginliğiyle şahsiyetini zedelemekte, cesaret ve haktan yana olma yükümlülüğünden kaçınmakta, otorite sahiplerine karşı hakkı dillendirmeyerek zulmeden gücü meşrulaştırılmaktadır.
İman ve ahlak ise, insanı bu acizlik, korkaklık, azgınlık ve sapıklıktan koruyan kalkandır.
Allah insandan, çıkara, bencilleşmeye ve korkuya karşı sağlam, izzetli bir duruş ve karakter ortaya koymasını ister.
Menfaati için; yalan söyleyen, aldatan, yaltaklık eden, gıybet eden, adaleti gözetmeyen, taraf tutan, birlikte olduğunda başka, ayrıldığında başka davranarak riyakarlık etmekten sakınmayanların namazı, orucu, haccı vs. İbadetleri Allah katında ne işe yarar?
Böyle bir dindarlığa (!) Allah itibar etmezken, insanlar niye itibar etsin?
Yine Allah, yetime, yoksula, yolda kalmışa, acize, miskine, güçten takattan düşmüş yaşlıya, kendini korumaktan yoksun çocuk ve engellilere karşı merhamet ve şefkatli olmayı öğütler.
Allah’ın elçiler aracılığı ve kainatta koyduğu muhteşem nizamla insandan istediği budur.
Siz eğer, mümin olarak bunları yapmıyor ve hayatınızda önemli görmüyorsanız kıldığınız namaz, tuttuğunuz oruç, Kabeye yaptığınız ziyaret, kestiğiniz kurban, baştan savma verdiğiniz zekat ne işe yarar?
Bütün bu şeklin ötesine geçmeyen ibadetler, sizinle yaratıcı arasında irtibatı sürekli kılmak ve O’nun emir ve tavsiyelerini canlı tutmak için olmasına rağmen, Allah’la
irtibatınız formel ibadet zamanlarıyla sınırlı kalıyor ve sizi güç karşısında izzetli, ihtiyaç sahipleri karşısında merhametli kılmıyorsa bir şey eksik yapılıyor, yapılanlar Allah’ın muradına bizi ulaştırmıyor demektir.
Yani yaratıcı ile kulu arasında murad birlikteliği sağlanamamış demektir.
Şimdi yeniden soralım;
Biz nasıl bir kuluz?
Sahip olduğumuz din, Allah’ın bizden istediği din midir?
İçerikten yoksun belirli bir forma dayalı ibadetler bizi mümin yapar mı?
Yapar ise, Maun suresiyle Allah kime hitap etmekte, “yazıklar olsun!” diyerek kınamaktadır?
Ey aklı erenler!
Kimdir Allah’ın kınamasına uğrayanlar?
Bunu düşünelim mi?