Yapılan birçok araştırmada yaratıcılığın depresyon, bipolar bozukluk ve şizofreniyle ilişkili olduğu görülüyor. Ailesinde mental rahatsızlık olan kişilerin yaratıcı olma şanslarının olmayanlara göre daha yüksek olduğu da söyleniyor. Bu bilgiler ışığında düşündüğümüzde bazı rahatsızlıklar olmasaydı, belki bugün birçok sanat eseri ve keşif de hayatımızda olmayacaktı. Şimdi size tarihe geçmiş birkaç isimden ve onların yaşamları boyunca mücadele etmek zorunda kaldıkları mental rahatsızlıklardan bahsedeceğim.
Isaac Newton (1643-1727)
Fizik kanunları ve matematik konusunda muhteşem çalışmalara imza atan Newton, kekemelik ve epilepsi hastalığının yanında Asperger sendromuna da sahipti. Asperger sendromunda beynin tüm lobları ayrı ayrı çalıştığı için kişi birden fazla alanda uzmanlaşabiliyor. Ayrıca bu sendrom kişinin asosyal olmasına ve aynı şeyleri tekrarlamasına da yol açabiliyor.
Pisagor (MÖ 570-MÖ 495)
İyonyalı filozof, matematikçi ve “Pisogorculuk” olarak bilinen akımın kurucusudur. “Sayıların babası” olarak bilinir. Kendisinde obsesif-kompülsif bozukluk bulunuyordu ve bu bozukluk onda fikirlerinin kesinlikle doğru olduğu düşüncesi yaratıyordu. Bu yüzden irrasyonel sayıların varlığını kabul etmeyen Pisagor’un, kök ikinin rasyonel olmadığını ispatlayan öğrencisi Hippasus’u denize attırdığı söyleniyor.
Salvador Dali (1904-1989)
Katalan sürrealist ressam, gerçeküstü eserlerindeki tuhaf ve çarpıcı imgelerle ünlenmiştir. Dali’de bir ressam için en kötü hastalık olan Parkinson hastalığı bulunuyordu. Ayrıca dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu vardı. Neredeyse 48 yaşına kadar cinsellikten uzak yaşadığı ve eşiyle 15 yıl birlikte olmadığı söyleniyor.
Charles Darwin (1809-1882)
Evrim konusunda başarılı çalışmalar yapan Darwin kekemeydi. Darwin, ayrıca Chagas (bir tür paraziter hastalık) hastasıydı ve vücudunun içinde yumuşak kanatsız böcekler dolaşıyordu. Bu böceklerle ilgili hissettiklerini günlüğünde şu şekilde aktarmış: “Gece yarısı Benchuca’ya ait bir tür olan Reduvius türü kocaman, siyah bir böcek tarafından saldırıya uğradım. Yumuşak ve kanatsız böceklerin vücudunuzda dolandığını hissetmek en iğrenç hislerden biri.”
Vincent Van Gogh (1853-1890)
Bazı resim ve eskizleri dünyanın en tanınmış ve en pahalı eserleri arasında yer alan ünlü ressam, klinik depresyon hastasıydı. Van Gogh’un son dönem eserlerinde görülen sarı renk düşkünlüğünün de tıbbi bir bozukluktan kaynaklandığı ileri sürülüyor. Bu konudaki teorilerden birine göre Van Gogh’un sürekli içtiği absentte bulunan tuyon adlı madde, zaman içinde Van Gogh’un görüşünü bozarak nesneleri sarımsı görmesine neden olmuş ve bu da eserlerine yansımış. Yaşamının özellikle son yılları epilepsi hastalığıyla mücadeleyle geçmiştir.
Albert Einstein (1879-1955)
Einstein’da disleksi (öğrenme bozukluğu) bulunuyordu. Disleksi dinleme, konuşma, okuma, yazma, akıl yürütme ve matematik yeteneklerinin kazanılmasında önemli güçlüklere neden olan bir rahatsızlıktır. Einstein’in bir diğer rahatsızlığı ise Asperger sendromuydu. Bu hastalık kısaca “empati bozukluğu” olarak tanımlanabilir. Bu hastalığa sahip olan kişiler, karşısındaki kişinin kızgın olduğu için bağırdığını ya da üzgün olduğu için ağladığını anlayamadığı için tepki vermeyebilir. Ayrıca Asperger sendromlu kişilerin üstün zekalı oldukları görülmüştür.