üzerine birikmiş bozkırın tozu nereye giderlerse onlarla gelir. tıpkı doğdukları yer gibi içlerinden ırmaklar geçer, içlerinde dağ büyür. dizlerinde biriken yara onları ele verir. anlatmayı beceremezler, burkulmalara susarlar. öğretilen, miras bırakılan budur çünkü…

her hikayeleri yarımdır, her üzerine geçirdikleri elbise bol… ellerini koyacak yeri hiç bulamamışlardır, okulda tahtaya kalktıklarında ter tebeşire yapışır, yüzleri kızarır, yutkunmadan konuşamazlar. saçlarını ne yöne tarasalar biçimsiz makine izleri, gözlerini neye dikseler her şey uzaktır…

masallarla büyüseler de, masalda hiç yerleri olmaz. kız prense âşıktır, oğlan en güzel prensese… elma onların bahçelerinde yetişir; ama başkalarının başına düşer. zaten masal bitmeden uyurlar. masallar onları uyutmak içindir çünkü…

doğdukları toprakta trajedi olmaz, acı hayatın kendisidir. kader sorgulanmaz; lâkin keder hangi türküyü havalandırsalar gönüllerine batar…

gün geçtikçe artar ateşim nârım
yandıkça yanarım tüter dumanım
kârım efkârım zarım efkârım
varım efkârım ah yârim efkârım…/cengiz özkan

binlerce ozan yetiştirmiş topraklarda onların payına düşen efkârdır. gariptirler ve gurbet yürüyüşün bir diğer adıdır. heybeleri kelimelerle yüklü yola revan olurlar. herkesin çağırdığı bir isimleri vardır, bakıldığında fark edilecek cüsseleri olsa da, teferruattırlar…

“ırmak yürüyüşü” demiştim, sağa sola salınarak yürümelerini acayip bulan birine. evet bazı insanlar ırmak yürüyüşlüdür; yayılır, daralır, genişler, batar, çıkar, yavaş ve uzundur adımları. uzaktır çünkü deniz onların doğduğu coğrafya, yürümek kaçınılmazdır. denizin hayaliyle kıvrılır, bükülürler…

şiir musallattır, çağırmasan da başına, aklına, kalbine, hatta bütün kalıbına musallat olur. ses kana karışmaz, sez kanın kendisidir. hayat da, haytalık da onda can bulur. onlar denize yürür, şiir kalplerine…

bu adamların filmi çekilmez, çekilse de izlenmez. en fazla dizilerde yan rollerdedirler; ya ekmekçi, ya sıradan memur, ya kahvede okey masasında yancı… bazı senaryolarda acıyı köpürtmek için kullanılırlar; ama hepsi o kadar…

işte o adamların, denize hayran olup, deniz görmemişlerin, denize ulaştıklarındaki ürkek, hayran, ufka bakarken başı dönen, denize taş atmaya korkan, bir kayanın dibinden en fazla ayağını suya sokan adamların hikayesidir anlatacaklarım…

can özümden besmeleyi çekende
dil yanmazsa ben yanarım sultanım.
hak uğruna bir sefere çıkanda
yol yanmazsa ben yanarım sultanım./abdurrahim karakoç

kelimeler imkan verirse, gönlüm kaldırabilirse devamı gelecek…