Her türlü hastalığın, derdin devacısı olan bir hekim bizim Lokman. Hekimlerin piri, üstadıdır.

Lokman’ın ne kadar yaşadığı konusunda farklı rivayetler vardır. Bu rivayetlere göre Lokman Allah’tan uzun ömür dilemiş, tercih kendisine bırakılınca Araplar’da uzun ömrün simgesi olan kartaldan hareketle yedi kartal ömrü kadar yaşamayı istemiştir.
Bu yaşamı boyunca da kendisini bu iksire adamıştır.

Lokman'ın ölümsüzlük iksirini bulduğu ancak formülünü kaybettiğine dair efsaneler mevcuttur. Formülü nasıl kaybettiği ise değişik kaynaklarda değişik şekillerde anlatılır.

Bir efsaneye göre içinde ölümsüzlük iksiri bulunan şişeyi köprüden geçerken düşürüp kaybetmiş, bir başka efsaneye göre ise eline yazdığı ölümsüzlük formülü yağmurda silinmiştir. Bir rivayete göre de iksir, Allah'ın emriyle Cebrail tarafından yok edilmiştir.

Başka bir anlatıya göre de kağıtlar parçalanmış ve parçalanan yerde sarımsak olmuştur. Bu yüzden sarımsak derde devadır; denilir.

Aynı durum İbn-i Sina da da görülür. İbn-i Sina rüyasında ölümsüzlüğün ilacını görmüş; uyanır uyanmaz bir kağıda yazmıştır. Bir köprü üzerinde iken çıkan ani bir rüzgar o kağıdı alıp suya götürmüş. Bizim iksir yine yok olmuş.

Gelelim bu hikâyelere, eşsiz anlatılara, binbir çeşit efsanelere...

"Lokman Hekim, her ottan, çiçekten hastalara şifa, dertlilere derman olan bir hekimdir.

Bütün dünyayı dolaşmış, Çukurova’ya gelince ovanın bereket ve güzelliğine hayran olarak Misis’e yerleşmiş. Çevredeki bütün hastaları iyileştirmiş. Artık hastalığın ne olduğunu unutan Çukurovalılar, ölümsüz hayatın peşine düşmüşler. Kendileri için ölümsüzlük ilacını yapmasını istemişler.

Lokman Hekim Çukurova‘yı adım adım dolaşmış, bütün bitkileri incelemiş. Bir gece dolaşmaktan yorgun düşmüş ve ulu bir çınarın altında uyuyakalmış. Bir ara bir ses duymuş:

“Ey Lokman, artık araman bitsin, ben ölümsüz hayatın devâsıyım. Bundan böyle insanlara ve hayvanlara ölüm yok”.

Lokman Hekim, sesin geldiği bitkiye doğru yürüyüp koparmış. Bu arada Tanrı, Cebrail’e: “Yetiş Cebrail, Lokman ölümsüzlüğe çare bulursa bu insanların hâli ne olur?” demiş.

Bunun üzerine Cebrail, pir-i fani kılığında Misis Havraniye tarafına gelmiş. Misis Köprüsü’nün üstünde Lokman Hekimle karşılaşmış. Cebrail: “Selamün aleyküm.” dedikten sonra Lokman’ın elindeki kitaba bakmak istemiş. Kitabı alıp coşkuyla akan Ceyhan Nehri‘ne atmış. Kitabın ardından Lokman da suya atlamış; ama bulamamış. Yaz gelip sular çekilince, ırmak boyunda aramaya devam etmiş. Sonunda kitabın sadece bir yaprağını, arpa tarlasında bulmuş. Bugünkü tıp biliminin, o günkü yapraktan geliştiğine inanılır. Yörede hâlâ, efsanenin izlerine rastlanılmaktadır.

Kitabın bulunduğu arpa tarlasının toprağı kutsal sayılır. Çocukların karınları ağrıdığında bu toprağı ısıtıp beze sararak çocuğun karnına koyarlar."


Bir başka hikayede ise:

"Lokman Hekim doktor ve eczacıymış. Dükkânında her türlü hastalığın devası olan ilaçlar varmış. Hastalar içeri girdiklerinde, hastalıklarına iyi gelecek olan ilaç şişesi sallanırmış. Bir gün, içeri birisi girmiş. Ancak hiçbir şişe sallanmamış. Lokman Hekim, bunun üzerine:

“Senin hastalığının çaresi yok, öleceksin.” demiş.

Adam ölümden kurtuluşun olmadığını öğrenince çok üzülmüş. Her şeyini satmış. Yanına bir at, tüfek ve av köpeği alarak dağlara çıkmış. Vurduğu hayvanları yiyip; yörüklerden yoğurt, süt alarak yaşıyormuş. Bu arada hastalığı da iyice artmış.
Bir ağacın altına gelmiş. Atını bağlayıp oturmuş. O sırada bir yörük kadını, bir tas sütü yanına koymuş. Yılanların sütü sevdikleri bilinir. Tasa yaklaşan bir yılan, sütü içmiş, sonra da zehrini süte kusmuş. Tas, yemyeşil olmuş.

Ağrıları iyice azan adam:

“Gidip şu zehri içeyim de ölüp kurtulayım.”

diyerek zehirli sütü içmiş. Bir süre sonra ishal olmuş ve kusmaya başlamış. Ancak oldukça hafiflediğini hissediyormuş. Ölmek için içtiği zehirden sonra daha iyi olduğunu görmüş. Gün geçtikçe iyileşmiş ve hastalığı tamamen geçmiş.

Lokman Hekim’e gidip:

“Sen, bana öleceğimi söylemiştin. Ama ölmedim.” demiş.
Bunun üzerine Lokman:

“Ben, sana ala ineğin sütünü nereden bulayım, sütü yılana içirip, nasıl tasa kusturayım. Hastalığının çaresi vardı; ama bu ilacı temin etmek zor olduğu için öyle dedim.”

diye cevap vermiş.

O gün bu gündür tas ve yılanın eczacılık ve tıp biliminin simgesi olması, halk tarafından Lokman Hekim’e dayandırılır.

Ölümsüzlük, ölümsüzlük diye tutturuyoruz. Bulmak isteyen çok ama arayan yok. Bulursak bu savaşı kazanacağımızı zannediyoruz. Bilmiyoruz ki biz bu savaşı doğar doğmaz kaybettik.

Bütün bu anlatılarda kağıt ya suya ya da toprağa düşüyor. Farkında mısınız? Su ve toprak. Yaradılış... İlk yaradılış...

ASLINDA

Unuttuğumuz tek bir şey var:

"Kıyamet çoktan koptu. Biz birbirimizi boğazlarken çalan su borusunu duymadık bile. Kıyametin içindeyiz ama kıyametin gelmesinden korkuyoruz."