Bu korona virüs günlerinde insanları evlerine kapadık.
Kafeleri, restoranları, eğlence yerlerini, berberleri, kısacası ekonominin çarklarının döndüğü işletmeleri kapattık.
Bunun sonucu olarak insanların bir kısmı işsiz kaldı, bir kısmı da kısa çalışma ödeneğinden faydalanıyor; asgari ücretin yarısı bir ücretle yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar.
Bir yanda bugünkü yaşamı sürdürebilmek, hayatta kalabilmek savaşı, bir yanda da gelecek kaygısı içerisinde toplum.
Nerede ise 45 günden fazla bir süredir ülkemizi de etkisi altına alan Kovid-19 ile mücadele ediyor ve onun etkilerini azaltmak için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz, toplum olarak.
Peki yarın ne olacak?
Bu sorunun yanıtını verebilenin olduğunu sanmıyorum. Zira bugün tek derdimiz öncelikli olarak şu Kovit-19 illetini bir an önce başımızda savmak, yine eski günlere dönebilmek.
Eski günlere dönebilecek miyiz?
Bu biraz zor görünüyor. Zira uzmanların ifade ettiklerine göre bu virüsü yendik diyebilmemiz için sıfır vakaya ulaşmamız gerekiyor. Bu da yetmiyor, çünkü bu virüsün henüz ilacı bulunabilmiş değil. Bugün yendiğimizi düşünsek bile önümüzdeki sonbahar ve kış aylarında yeniden ortaya çıkacağı söyleniyor.
Yani, demem o ki, eski günlere dönebilmemiz için öncelikli olarak bu virüsün ilacının bulunması, her şeyden önemlisi de aşısının bulunması gerekiyor. İşte o zamana kadar, etkili bir aşı bulunana dek eski alıştığımız yaşam düzenine kavuşmak olası görünmüyor.
Gelelim yeniden işin ekonomik boyutuna.
Türkiye’de virüsle mücadele kapsamında alınan ekonomik önlemlere baktığımızda açıklanan bazı paketler görüyoruz.
Bu paketler üretimin sürmesine yönelik paketler olarak karşımıza çıkıyor.
Kredi paketleri olarak karşımıza çıkıyor.
Ödeme öteleme paketi olarak karşımıza çıkıyor.
Ha bir de biner liralık ekonomik destek paketleri görünüyor.
Kredi paketleri ile bankaların geleceğini garanti altına aldık.
Üretim yapanların geleceğini de garanti altına aldık, zira üretimin sürdürülebilirliğini sağlamaya çalıştık.
Peki tüketiciler olan çalışanların ve toplumun diğer kesimlerinin geleceği ne olacak?
İşte bu noktada gereği gibi paketler açıklanmadığı kanısındayım. Zira siz istediğiniz kadar üretim yapın, ürettiğiniz malı satamadıktan sonra, tüketimi sağlayamadıktan sonra hiçbir işe yaramıyor.
Tüketimi sağlayabilmek için de çalışanların ekonomik durumlarının iyi olması, işsizlerin olmaması gibi kıstaslar var. Bugün bu kıstaslar galiba biraz göz ardı edilmiş görünüyor.
Sürdürülebilir üretim için, sürdürülebilir tüketim gerektiği gerçeğini unutmayalım…
BİR ARAŞTIRMA VE SONUÇLARI
Geçtiğimiz hafta içerisinde açıklanan bir araştırma sonucu Türkiye’de yüzde 47,8’li kesimin bugünkü yönetim sisteminden, yani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden memnun olmadığını ortaya koyuyor.
Stratejik Araştırma Danışmanlık şirketinin 76 ili kapsayan araştırmasında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildikten sonra vatandaşın memnuniyeti ve kurumlara olan güveni sorulmuş.
Ankete katılanlar “Türkiye’nin temel sorunlarının çözüm yeri öncelikli olarak neresidir” sorusuna yüzde 64,6 oranı ile TBMM yanıtını verirken, yüzde 19,2’lik kesim Cumhurbaşkanlığı, yüzde 5,2’lik kesim ise belediyeler yanıtını vermiş.
Gösteriyor ki, vatandaşlar güçlü bir Türkiye Büyük Millet Meclisi özlemi içerisinde ve çözüm noktasının da halkın meclisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni görüyor.
Ankete katılanların yüzde 47,8’nin bugünkü sistemden memnun olmadığını belirtirken, yüzde 32’sinin ise memnun olduğu gözlemlenmiş.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesinden sonra TBMM'nin etkinliğinin azaldığını savunanların oranı yüzde 53’e ulaşmış. ”TBMM'nin bir yenilik yapmasına ihtiyaç var mı?” sorusuna yüzde 67 oranında ”Evet” cevabı çıkmış.
Bugün Türkiye’de anketin otaya koyduğu durum bu.