Demokratik yönetim şekillerini, bir sehpaya benzetirim. Nasıl ki, sehpanın adından da anlaşılacağı üzere,sehpayı ayakta tutan üç ayağı varsa demokratik sistemlerde de sistemi ayakta tutan, asla vazgeçilmez üç temel unsur vardır. Birincisi ve en önemlisi halk, ikincisi İktidar ve üçüncüsü de muhalefettir.

Bu üç unsurdan birisinin yokluğu, zayıflığı ya da görevini yerine getirememesi halinde, sistemde aksamalar meydana gelir, terazinin ibresi kayar ve denge iktidardan yana bozulur.

Halkın üç temel unsurdan en önemlisi olduğunu belirtmiş olsam da bu durum seçim zamanı için geçerlidir. Seçimlerle, halkın bir kısmı, görev sorumluluğunu, iktidara bir kısmı da muhalefete devreder.

Demokrasinin toplum tarafından yeterince özümsenerek yerleşemediği toplumlarda iktidarlar tercihlerini daima kendisine oy verenlerden tarafa kullanarak daha çok o kesime hizmet götürme ve kayırma eğilimi gösterirken, kendisine oy vermeyen kesimi ise bir bakıma cezalandırma ve uyarma yoluna giderler. Kendisine hizmet götürülerek kayrılan kesim bu durumdan memnun ve hoşnut olurken,oy vermediği için bir bakıma cezalandırılan kesim ise kendisi aleyhine bozulan dengeden ve hizmet alamamaktan dolayı hoşnut olmayacaktır.

Toplumun bu kesimi, haklarını demokratik olmayan yollardan aramaya ve almaya çalıştığında, toplumda kargaşa ve karmaşa çıkmasına neden olacaktır. İşte burada sehpanın üçüncü ayağını oluşturan muhalefet devreye girmektedir. İhmal edilen ya da yeterince hizmet alamayan kesimin, iktidar tarafından verilmeyen hak ve çıkarlarını koruma görevini muhalefet yerine getirecektir. Eşit hizmet dağılımını sağlama görevi muhalefete düşmektedir.

İktidarların en başta gelen asli görevi; hak ve hizmet dağılımının eşit şekilde yapılması, din ve vicdan hürriyeti, yaşama ve var olma hakkının korunması, eğitim, can ve mal güvenliğinin toplumum huzur ve refahının sağlanması, kişi dokunulmazlığının ve aile mahremiyetinin korunması gibi insanın doğuştan sahip olduğu temel hak ve hürriyetlerinin bireylerin ve toplumun sadece belirli bir kesimine değil de her kesimine eşit şekilde ulaşmasını temin etmektir.

Bireylerin ve toplumun yaşam koşullarının iyileştirilmesi, refah düzeylerinin yükseltilmesi, iş ve çalışma olanaklarının güvenli bir şekilde sağlanması, yurttaşların alım güçlerinin artırılması da Devlete verilmiş anayasal bir görevdir.

Bunun dışında, ülkenin ve devletin, her yurttaşın, içeride ve dışarıda saygınlığının sağlanması, artırılması, hak ve çıkarlarının uluslararası camiada korunması da devletin asli görevleri arasındadır.

Eğer, iktidarın bu görevlerini yapmada ihmalkar ya da kasıtlı davrandığından şüphe duyuluyorsa, devreye hemen muhalefet girer, iktidarın yapması gereken ancak yapmadığı görevlerini, demokratik yol, yöntem ve usullerle iktidara bıkmadan ve usanmadan hatırlatmak ve yapmasını temin etmektir.

Türkiye’de çoğunluğu elinde bulunduran ve tek başına iktidar olan bir hükümete karşın güçlü ve etkin bir muhalefetin varlığından söz edebilmek pek mümkün değildir.

İktidarı, demokratik seçimler yolu ile ele geçirmek isteyen ancak bu hedefine varacağından pek de emin olunamayan, yeterince güçlü görüntü veremeyen altılı bir ittifak var. İttifak üyeleri, kendi aralarında konuları enine boyuna, derinlemesine iyice konuşarak tartışmadan, kesin bir ortak karara varamadan, adeta her kafadan bir ses çıkarcasına uluorta demeçler verilmekte, verilen bu koordinesiz demeçler yüzünden altılı masa kendi kendisini zora sokarak karşı tarafın eline çok değerli kozlar vermektedir.

Kılıçdaroğlu, bir şekilde kapanmış ve küllenmiş olan başörtüsü konusundaki sözleri ile en başta, adaylığını açıklamasa da adaylığını her fırsatta dillendiren kendisini, partisini, altılı masanın öteki ortaklarını ve Kılçdaroğlu olmasa bile, muhtemel ortak adayın durumunu ve geleceğini tehlikeye düşürmektedir.

Eğer, seçimi kazanmak istiyorlarsa, altılı masanın ortakları, ister parti genel başkanları olsun, ister diğer partililer olsun, ortaklaşa almadıkları ve hemfikir olmadıkları konularda öteki ortakları kırıcı, üzücü, onların zihinlerde birtakım olumsuzluklara ve soru işaretlerine neden olabilecek sorumsuzca konuşma ve davranışlardan titizlikle ve özenle kaçınmalıdırlar.

Kılıçdaroğlu, her defasında “İktidara geldiğimde …, İktidar olduğumda …” gibi sürekli kendisini bireysel olarak ön plana çıkaracak şekilde konuşmaktadır. Bu tür bir konuşmalar, altılı masanın öteki ortakları arasında, şimdilik belirgin olmasa da ileride derinleşmesi muhtemel çatlamalara neden olabilecek sözlerdir. Kılıçdaroğlu ve CHP’nin öteki yetkilileri bu konuda daha hassas davranmalılar.

Meral Akşener, bu konularda daha olumlu, daha ılımlı daha akli selim ve tutarlı konuşmakta ve altılı masanın hiçbir ortağının gücenmesine meydan vermemeye önemle özen göstermektedir. Ve Sayın Akşener, kendisini değil, kazanması kuvvetle muhtemel, muhtemelden de öte kesin olan, çok olumlu düşünen, hal ve hareketleri, konuşmaları ve icraatları ile toplumun tüm kesimlerinin taktirini kazanan, toplumun tüm kesimlerini ortak bir paydada birleştirebilecek olan bir ortak adayın belirlenerek çıkarılmasından yana çok olumlu bir tavır sergilemektedir.

Bu üstün niteliklerin ve yüksek erdemlerin tümünü kendisinde birleştirebilmiş ve toplumun her kesiminin beğenisini kazanarak gönüllerde yerini alabilmiş ve kesinlikle kazanabilecek ortak bir aday kim olabilir?

Bence, kazanmasına kesin gözü ile bakılabilen tek ortak aday, Mansur Yavaş olmalıdır.

Muhalefetin, üstüne düşen görev ve sorumluluğu yeterince ve gerektiği gibi yerine getirememesinden dolayı, devreye gazeteciler ve televizyon muhabirleri girerek habercilik yapmanın da ötesinde muhalefet görevi yapar duruma düşmekte ve bu yüzden de şimşekleri üzerlerine çekmektedirler.

Gazetecilerin ve televizyon muhabirlerinin görevi, muhalefet yapmak değildir. Muhalefet görevi, hangi partiden olursa olsun buralardan seçerek TBMM’ye gönderdiğimiz Milletvekillerinindir.

Ancak, milletvekillerini ve bakanları, sahada pek göremiyoruz. Ancak toplu açılış törenlerinde, maden kazalarında, depremlerde binalar yıkıldıktan büyük yıkımlara neden olan sel ve su baskınlarında insanların hayatlarını kaybetmelerinden sonra görebiliyoruz. Bunlar da düşünen ve bilinçli insanlar için hiç de inandırıcı olmuyor.

Hem iktidar ve hem muhalefet, görevlerini yapılması gerektiği gibi yapmalı, gazeteciler de muhalefet görevi yapmaya mecbur edilerek zor durumda bırakılmamalıdır.

Esen kalınız.

DİĞER YAZILARI