Dimağların sürgüne gönderildiği devirlerde yalnızlık senfonilerindeki tınılar hiçliğin vukuatları ile cenk yaratır ancak. Algıların sığlığından dökülen cahillik kırıntıları bir olmak adı altında kurdukları aile kavramlarının içlerini ferahlatması ile tatmin olurlar ancak. Güneş kıvılcımlarını saçacağı vakit etrafa ansızın damlayan çiğ taneleri gibi yavaş yavaş işleyecek insancıkların ağıllarına.
Nem bulutları sardığı vakit dört bir yanımızı delirmeye yüz tutmuş olanlar sağ duyu ile savaşa tutuşacak. Tüm saflığımızın, sevgimizin elimizden alınmasına ve karşılığında elimize bir akıl emaresinin tutturulmasına karşın karanlıkla ilerleyecek oyuk gözler.
Döküntüler içerisinde kalmış harabe gönüllere yerleşecek kindar neslinin ahvali ve hiçliğimle buluşacak inleyen ahali.
Bundan sonraki cümleler topraklama etkisine maruz kalacak. Geçtiğimiz günler bayram diye nitelendiriliyordu. İnsanlar akrabalarının yanlarına giderek büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öptüler. Sonra öğütler verildi. Haller soruldu.
Sözü fazla uzatmadan şu cümleyle bitirmek istiyorum. Umarım her günün bizim için bir bayram olduğunun farkına varır ve bu beden deneyimi içerisinde yaşantımız ona göre şekillendirmeye çalışmaya başlarız tez zamanda.