İnsan kimliğini henüz bilmediği bir sesi sever mi?
Sever elbette. Yüzünü görmediğimiz, tanışmadığımız birini de sevebiliriz.
Hele çocuksak, etkiye ve etkilenmeye açık isek.
Çocukluğumda, radyo tiyatrolarını dinleyerek ve duyduğum seslere görüntüler yükleyerek, bir yandan da ödev yaptığım o güzel günlerde olduğu gibi.
Sayısız hikaye kalırdı kulağımda, yarınki ödevlerden ziyade.
Mesela, kocası tarafından terk edildikten sonra çocuklarına bakmak zorunda kalan kadınlar.
O kadar güçlüydüler ki, Yıldız Kenter'in sesiyle daha bir yıldızlaşıyorlardı adeta.
Mesela, "Kadınım Ben" tiyatro oyunuyla, kadınlığı görkemli bir mertebeye yükselten usta bir ses, ışık ışık kalmaz mıydı hiç aklımda.
Kısık sesle ve gizlice dinlediğim Radyo Tiyatrolarının efsane ismiydi, Yıldız Kenter.
Buğulu sesini, büyülü yüzüyle henüz tanışmadan önceleri sevdim..
ARKASI YARIN
Arkası yarınlar ile büyüdü, bizim kuşak.
Az sonraların olmadığı, araya onlarca reklamın pompalanmadığı.
Yarını beklemenin bir heyecanının olduğu.
İşte o piyeslerin de vazgeçilmez sesiydi, Yıldız Kenter.
Kimi zaman Amanda, kimi zaman Ayşe olarak.
Kimi zaman yumuşak, kimi zaman demir gibi sertçe.
Yıldız Kenter'in sesini ölümsüz kılan neydi?
Oyuncu olmanın da ötesinde bir şey vardı onda.
Ciğeri yürek, yüreği ciğer yapan sesi, "sevgi" doluydu.
YILDIZ YILDIZ
Gittiği karanlık yıldızlanmıştır umarım.
Hayata sesi ile dokunan kadın.
Yıldızlar yoldaşı olsun.