Descartes zamanında ortaya bir laf atmıştı “ Düşünüyorum öyleyse varım”diye. Düşünmemiz mi varlığımızı ispatlayan bir hengame yoksa var olmamız mı düşüncelerimizi yoğuran bir sözleşme. Hayat dediğimiz bilincimiz kadar mıdır? Düşünmemiz bizi var ediyorsa insan duyumsadığı kadardır. Duyumsadıklarımızdan öteye geçemediğimize göre hayallerimizde, rüyalarımızda bile dünyayla bağlantılı şeyler gördüğümüze göre, algımıza hapisizdir.
Öyleyse bu hapiste varlığımızı ortaya koyan da bizizdir. Örneğin, bir aslan biz ona aslan dediğimiz için aslandır. Aslanın aslan olduğundan haberi bile yoktur. Yavrularını beslemek için avlanan bir dişi aslanın insanlar tarafından vahşi görüldüğünden…
Aynı Descartes hayvanları hisleri olmayan robotlar olarak da tanımlamaya kalkmıştır. Oysaki kendiyle çelişkiye düştüğünün farkında bile değildir. Düşüncelerimiz duyumsadıklarımıza, duyumsadıklarımız evrenimize, evrenimiz hiçliğin yaratıcısına gidiyorsa, kısacası algımıza hapissek ve his dediğimiz şey tamamen insan düşüncesinin uydurması bir şey ise, insana özgü olan ve her insanda değişiklik gösteren bir algıyı tüm hayvanlara yıkmak saçmalıktır.
Söylemek istediğimi daha net bir şekilde şöyle ifade edebilirim. Her insan kendi özünde bu hayatı algılıyorsa ve algıladığı gibi hissediyorsa, insanın uydurduğu bu his kendi türünde bile farklılık gösteriyorsa hayvanların hissiz robotlar olduğunu nasıl söyleme cüreti gösterebiliriz.
Descartes acı karşısında bağıran, korkan ve tepki gösteren hayvanları düzgün çalışmayan makineler olarak görüyordu. Acı nedeniyle bağıran hayvanların bozuk ve tamir edilmesi gereken bir eşyadan farksız olduğunu savunuyordu.
Descartes kendini var eden düşüncesinin içinde boğulduğunun farkında bile değildi. Üç ayaklı doğan bir keçi ile yedi parmaklı doğan çocuk arasındaki bağı kuramıyordu. Ayrıca biz bozuk algısını neye göre belirliyoruz. Çoğunluğun sahip olduğu şeyler düzgünken azınlığın sahip olduğu şeyler bozuk mu oluyor. Bir şeyin işlevini kaybetmesi yada iş göremez halde olması bozuk olarak mı algılanıyor illa.
Benim elimin sobaya değdiğinde hissettiğim his ile sizin elinizin sobaya değdiğinde hissettiği his bile farklıyken, tüm bu farklılığı tek bir kelime altında üç harf olan “his”e sığıştırıp bu his sonucunda da yine hissettiğini şeye acı diyen bir insan nasıl bunu tüm hayvanlara iz düşüm yaparak bozuk yaftalamasını yapabilir. Bir şeyleri bozuk olarak görmek de tamamıyla bizim düş dünyamızın ürünüyken bir insan nasıl tüm hayvanlara makine gözüyle bakabilir.
Daha insan zihninin ne olduğu ve nasıl işlediği aşikar değilken bir insan nasıl olur da tüm hayvanlar üzerinde böyle basit bir genellemede bulunabilir. Bence Descartes aptalın tekiydi. Düşünceleri de onun var olduğundan çok aptal olduğunu ispatlıyordu.