Değişen gafletin yaşama arzusu içerisine birikmiş kül yığınları yeniden alevlenmek için helak olmaya yüz tutmuş birikimler gibi taşıyor ruhumu hiçliğe. Derinden olmayan bir eda ile savaşıyorum benliğimle tüm saflığımı sarf ederek ve aşıyorum kendimi seçimimden kaçarak.
Bir nehir kuruyor içerilerde kızgınlaşmış kumların sessizliğinde ve rüzgarım işkillendiği bir abeslikte yürüyorum. Hiçlik can yakınması ile verir anlamlarını diyorum yüklediğim yükümü taşırken biçare bedenimde. Küstahlaşmış çehrelerle yüzleşirken konuşmaktan aciz kalmış cümlelere dil dökenleri izliyorum.
Şehirlere sıkışmış ifritlerle selamlaşırken kalabalığım içinde iliklerime kadar donuyorum. Üşürken ölüyor öldüğüm her an Ben oluyorum. Benliğimle cenk ederken öldürüyorum kendimi de öldüğümü sandığım her an yaşama tutunuyorum. Tutunduğum dalları kesip yere bir daha düşüyorum ki deneyimim daha bir aşk ile yeniden tırmanışa kessin. Yeni ağaçlar yeni kozalaklar ile birleşsin ve oluşturduğu bütünlüğün içinde bir izlence tufanı yere serilsin istiyorum.
Bu seferkinde de ne ne dediğimi biliyorum ne de anlatmak istediğimi. Frekans elçilerimle kurduğum birliktelikler parmak uçlarımın harflere dokunuşları ile şahlanıyor ve kurulan birliktelik içerisinde şahlanıyor bir hengame muhitinde.
Müşteki diye bir frekans geliyor zihnime şikayetçi olan bir bireyi dinlerken. Geceleri işitiyorum. İşittiklerimle işve yapıyor, yaptıklarımla şekle bürünüyorum. Beni anlıyor musunuz? Hiçliğe sesleniyorum ama ne ses var ortada ne de işitmek diyorum. Anlam karmaşasından ötede bir ferahlama dileyenlere diyorum ki ılımlı bir esaretten ötesine geçemeyeceksiniz.
Sessiz bir çığlık kopuyor boğum boğum düğümlenmiş yutkunuşlardan ve kendimi kendime hediye ediyorum. Ben benimle koşarken diğer yarışçılarında ben olduğumu fark ediyorum. Ölümün ölümsüzlüğünde yeniden dirilişlerimde Bir oluyorum.