Geriye dönüp, son iki aydır neler yaşadığımızın bir değerlendirmesini yapmanın tam zamanı.
Biri silahlı eylem olmak üzere, pek çok sözlü ve fiili saldırı ile geçen koskoca iki ay.
Dile kolay. Bana sanki iki yıl gibi geldi.
İki yıldır sosyal medyada da, gerçek hayatta da yüzünü görmediğim insanların, son iki aydır nedense, birden bire sahneye çıktığını gördüm.
Sosyal medyadaki sayfamda yazdığım haber ve yazılara, hiç yorum yapmayan insanların bile yorum yaptığını gördüm..
Daha da kötüsü, hiçbir sosyal faaliyette görmediğim insanlar, toplumcu ve vatansever nidaları ile ortalığa doluştu.
Eline bugüne kadar kalem almayanlar, seçim rantı için iki eline birden kalem aldı.
Dilinde tek bir tatlı kelimesi olmayanlar, şair kesildi.
Tam bir samimiyetsizlik furyasının içine düştük.
ARTIK SESSİZLİK
Ne faydası oldu Kuşadası'na diye soracak olursanız, hiçbir faydası olmadığını hemen söyleyebilirim.
Tam tersi, dostlarımızdan olduk.
Düşünsel ayrılıklara düştük.
Çok fazla ayrıştık.
Bir kenti yeniden imar etmek için gerekli olan güçten düştük.
Enerjimizin büyük bölümünü boş işlere harcadık.
Her gün bir basın toplantısı yapan STK'ların daha önce nerelerde olduğunu sorguladık.
Her şeyi kullandık, tükettik ve geriye neredeyse bir şey bırakmadık.
Artık sessizlik ve "sen, ben ve bizim oğlan" günlerimize dönmenin zamanı.
ASLINDA ÇOK AZIZ
Aslında çok az kişiyiz biz.
Toplumun sorunlarını dillendiren, yazan, çizen bireyler olarak.
O kadar yalnızız ki, seçim öncesi bu curcunanın ne kadar sahte olduğunu çok iyi idrak ediyoruz.
Aniden Alevi olanlar, aniden Adalı olanlar, aniden mağdur olanlar, aniden adam olanlar bize göre değil.
Biz hep neysek oyuz.
Dün ne yazdı isek, yine oyuz.
Dün de bu kentin yönetimsel yanlışlarını işaret ediyorduk.
Bugün de, öyle.
Değişen biz değiliz.
Değişen bir seçim uğruna gazeteci, şair, siyasetçi, Alevi, Kürt, Sünni ve Türk olanlar.