Çocukluk yıllarımda TRT de radyoda, düğünlerde, derneklerde çalınıp söylenen yöresel bir türküydü.
Anımsadığım kadarıyla sözleri şöyleydi:

Zeytinyağlı yiyemem aman,
Basma da fistan giyemem,
Senin gibi cahile ben efendim diyemem aman
Kaldım duman içi dağlarda
Sevgili yarim nerelerde

Kara üzüm asması
Yeşil olur yazması
Ben yarimden ayrılmam
Kara yazı yazması

Asmadan üzüm adım
Sapını uzun aldım
Verin benim yarimi
Annemden izin aldım

Bu türkü Bursa yöresininmiş ve 2 Kasım 1954 yılında İhsan Kaplayan kaynak gösterilerek Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiş.

Öykünün ilginç yanı, 2.Dünya Savaşı sonrası, özellikle Avrupa da birçok ülke komünizme yakınlaşmaya başlar. ABD Dışişleri Bakanı George Marshall, komünizm yanlılarının çoğalmalarını engellemek için, Marshall planı adı altında yardım programı hazırlanır.
Türkiye dahil 16 ülke ABD’den ekonomik kalkınma yardımı alır.

Programın adı yardım planıdır; ama ABD’nin niyeti başkadır.
ABD, dünyanın en büyük mısır üreticisi ülkedir.
Ve ABD’de birikmiş mısırözü yağı vardır.
Bu yağı tüketmek için sinsice bir plan hazırlanır.
ABD’nin Marshall yardımının koşullarından birisi Türkiye’nin ABD’den mısırözü yağı satın almasıdır.
Durum böyle olunca Türkiye de bir margarin fabrikası kurulur ve ne acıdır ki yüzbinlerce zeytin ağacı sökülerek katliam yapılır.
Tereyağı ve zeytinyağı ile beslenen Türk halkı margarine ve mısırözü yağına alıştırılır.

Şimdi diyebilirsiniz ki; Marshall yadımı 2. Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilmiş, 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe koyulan ABD kaynaklı bir ekonomik yardım paketidir.

Zeytinyağlı yiyemem, basma da fistan giyemem türküsü ise 1954 yılında İhsan Kaplayan kaynak gösterilerek Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiş, Bursa yöresi bir türkünün ABD’nin satamadığı mısır özü yağıyla ne ilgisi olabilir?

Başlangıçta öyle görünüyor olabilir; ama ABD’nin başka ülkelere uyguladığı sömürüye dayalı politikası 5-10 yıllık süreçleri değil de 100-200 yıllık süreçleri kapsayacak şekilde planlandığı bilinirse şeytanın gizlendiği ayrıntı; ancak o zaman fark edilir.

Komünizm, her zaman ABD’nin korkulu rüyası olmuştur; çünkü kendisinden binlerce kilometre uzaklıkta ve 2. Dünya Savaşı’ndan yorgun çıkmış Türkiye dahil çoğu Avrupa ülkesinin o zaman ki adı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği olan Rusya ile yakınlaşmalarıydı.

Eğer, Avrupa ülkeleri ve Türkiye Rusya ile anlaşırlarsa, bu ortaklık ABD’nin tüm planlarını alt-üst edeceği gibi, kolay kolay sömüremeyeceği bir gücü de karşısına almış olacaktı.

Bu güçle sadece savaşmaktan çok, kendi üretimini dayatma yoluyla satarak sömürecek ülke bulamayacaktı.
Yani ABD ekonomisi büyük tehlikelere gebeydi.

Eğer Türk Halk Müziğimizi yakından incelersek, ülkemizin herhangi bir köşesinde yetişen bir ürün yense de yenmese de kültürümüzden dışlanmadığı görülebilir.

Günümüzde neredeyse ilaç olarak eczanelerde satılabilecek duruma gelen zeytinyağımız ile istesek de bulamayacağımız bin bir desenli basmalarımız, şimdi sosyetenin vazgeçemediği model model giysilere dönüştü.

Türkünün sözlerinde iki önemli vurgu var:
Zeytinyağlı yiyemem ve basma fistan giyemem.
Geri kalan sözlerin ve melodinin görevi bu iki sözcüğü, yani zeytinyağı ve basmayı olumsuzlaştırarak toplumsal bilinçaltına taşımak.

ABD emperyalizmi bunda başarılı olmuş mudur?
Olmuştur; çünkü bu kampanyadan sonra Türk halkı margarine ve sentetik giysilere alıştırılmıştır.


YARIN: ŞEYTAN AYRINTIDA GİZLİDİR.