Bir şeyi yaparken zorunda kaldığımızı hissettiğimiz anlarda nefesimizin alışverişini kurcalarken içimize sinen noktaları irdelemek gerekir diye düşünüyorum. Bazılarımızın kendilerini gizlediği bazılarımızın açıkça ortalıkta gezindiği, bazılarımızın apaçık gizli bir şekilde bir şeyleri yönettiği bir dünyada hayatımızı geçiriyoruz.
Zamanın bizlere bıraktığı izlenimler neticesinde huysuz çocuklar gibi birçok şeyden habersiz ama psikoloji kuramcılarına göre kişiliğimizin çoktan şekillendiği çağlarda neler hissettiğimi merak ediyorum. Çocukluk çağımdan hatırladığım şeylerden çok, o şeylere yüklediğim anlamları incelerken zihnimde canlanan drama köprüsünden hınca hınç koşarak geçenlerin ezdiği bir parça taşa imreniyorum.
Taş olmak varmış diyorum. Dertsiz tasasız yemesi içmesi boşaltımı gezmesi tozması iyisi kötüsü olmadan nefes dahi almadan var olmak. Bir taş olmak.
Ensiz veya sonsuzda bir şeyleri alırsınız, aldığınızı verilenlerle kıyaslarsınız, kıyaslamalarınızı kendinize özgü çeşnilerle yoğurup kabartırsınız. Sonra dersiniz, tüm bu işlemlerin vakte zanaat olduğuna kanaat getirirsiniz. Beklersiniz, beklersiniz, sezersiniz, yoğurur kabartır beklersiniz. Bir şeyler sezersiniz, alırsınız verirsiniz, sezersiniz, yoğurur kabartır beklersiniz. Kabarır, kabarır, şişer, kabarcıklaşır bu kabarcıkların görüntüleri daha da ilgi çekecek dersiniz. Sonundan başına sizsiniz ve dersiniz.
Görülür. Sonra, sonra olursunuz. Solursunuz, alırsınız, verirsiniz. Alırlar, verirler. Bir şeyleri çakıştırırsınız. Bağırır çağırırsınız, iyice kabarır. Çevrenize bakınır çelişkilerden yakınırken ortadan bir patlak verirsiniz. Beklersiniz, alırsınız verirsiniz, tepinir çekinir denersiniz. Muhatap zindeliğine erişmek istersiniz. Bedelsiniz ve kedersiniz. Alıp veren kadersiniz. Şu veya bu misvak kokularındaki hevessiniz.