İçinde bulunduğumuz süreçte çok güzel gözlemler yapma imkânına sahip olduğumu itiraf etmeliyim. Bunlardan en önemlisi, insanlar arasında uzun süredir var olan ekonomik sınıf ayrımının belirgin bir şekilde kendisini göstermesidir.
Çok tuhaf durumlarla karşı karşıya kaldığım anlar oluyor. Geçtiğimiz gün evime çok yakın olan büyük ve zincir bir markete maya almak için gittim, bulamadım. Sonra diğerine, diğerine ve diğerine derken yan yana dört tane zincir markette maya bulamadım. Biraz uzaktaki mahalle bakkalında var olduğundan emin olsam da üşengeçliğim ve sonrasında merakım beni dört zincir markete de girmeye zorladı. Sonra birkaç yüz metre ileride bulunan mahalle bakkalında onlarca mayayı raflarda görünce haklı çıktığım için sanırım, gülümsedim.
Yine büyük bir zincir markette haftalardır makarna yok, birkaç yüz metre ilerisindeki yerel markette raflar ve depolar hınca hınç dolu. Buradan şunu anlayabiliyorum, bu tür olağandışı durumlarda marketleri yağmalayanlar genellikle “millet aç, aç” diye tabir edilen düşük gelirli insanlar değildir. Düşük gelirli insan, krizi nasıl yöneteceğini çok iyi bilir, çünkü hep kriz halindedir.
Yılda sadece üç – beş gün, o da zorunluluktan çarşı – pazar gören nice annelerimiz, teyzelerimiz var. Bu insanlar hala daha eşinin getirdiklerini pişirerek aş eden insanlar. Sipariş listesi mi, o da ne? Ne geldiyse o pişer bu evlerde.
Millet aç, aç.. Evinde ekmek yok dediğiniz insanların mahallesine gidip bakın isterseniz market raflarında hiç eksilen ürün var mı? Bir de turuncu renkli harf sayısı arttıkça büyüklüğü artan markete bir girin bakın, raflarda ne un kalmış ne maya, ne de makarna. Millet aç aç.. diye tabir ettiğiniz insanlar sizin yaşamaktan korktuğunuz hayatı yıllardır yaşamaya devam ediyorlar. Siz o hayatı görmekten korktuğunuz için belki mahallelerine girmiyor ya da o insanlarla ilişkilerinizi sınırlandırıyor olabilirsiniz. Lakin bu durum o insanlarımızın varlığını ya da yaşadıkları hayatın gerçekliğini değiştirmez.
Bizim de bir bakkalımız olduğu için bazı hayat tarzlarının harcama eğilimini çok defa gözlemlemişimdir. Gelirin düşük olduğu semtlerde genelde alış verişi eve ekmek götüren eş yapar. O alışveriş de acil öncelikli ihtiyaçlardan oluşur. Genelde bulgur, fasulye, nohut vb. temel tüketim maddeleri köylü bir akrabadan (anne, baba, teyze vb.) çoğunlukla ücretsiz temin edildiği için markette o ürünlerin paketlenmiş olanlarını almaya gerek duymazlar. Un da aynı şekilde temin edilmeye çalışılsa da 1,2, 5 kilogramlık unlar neredeyse hiç tercih edilmez. Daha ekonomik olan “çuval un” tercih edilir.
Ramazan geldi, çattı. Geliri düşük insanımızın evinde yufka ekmeği, kesme makarnası, bulguru, fasulyesi, salçası ve bilimum temel gıda maddeleri hazır bulunduğundan ramazan öncesi ya da iftar sırasında market, çarşı – pazar yağmalamaya zaten gitmeyeceklerdi, bu sene de değişen bir şey olmayacak, gitmeyecekler. Hazırlıksız yakalanan daha garipleri de yok değil, mahalle kültürü bu insanları görüp gözetir inşallah, öyle olmalı. Yoksa halleri harap.. Hiç durumu olmayan garip, gurabamızın “açız aç, evde ekmek yok!” diye bağırarak ne turuncu, ne mavi, ne turkuaz ne de kırmızı tabelalı market zincirlerine gidecek mecalleri yok maalesef. Sizin o gördüklerinizle, anlattıklarınızla ya da sloganlaştırdıklarınızla bizim bildiğimiz insanlar aynı insanlar değil!
Hepimizin şahit olduğu yaşanmış bir örnek aktarayım sizlere. Ermenek kömür faciasında “benim oğlan yüzmeyi de bilmezdi, acaba suyun içerisinde ne yaptı?” diyen ve “Gitti mi bizim oğlan?” diyerek yürekleri dağlayan yaşlı bir çiftimizin oğlunun cansız bedenine ulaşılmıştı maalesef. Oğlunun cenazesinde kara lastik ayakkabısı yırtık olduğu için günlerce medyaya konu olmuştu ve binlerce kişi yardım etmek istemişti de amcam kabul etmemişti. Üç aylığımı alınca alırım bir ayakkabı demişti. Üç aylık diye tabir edilen yaşlılık aylığının miktarı, çoğumuzun ayağındaki ayakkabının yarısı bile etmez! Bunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Sonrasında da oğlunun mezarını yaptırmak için tarla satacağını ifade ederek yardım kabul etmeyeceğini belirtmişti. Bazılarının anlatmaya, üzerinden prim yapmaya çalıştığı insanımızın hali budur, bilin istedim.
Ramazanın ruhuna yakışır bir vaziyette olanın olmayanla paylaştığı, huzurlu bir ay geçirmek dileğiyle hoşçakalın.