Osman Bey endamını göstermek istercesine ayağa kalktı. Kalabalık bir anda Osman beyin cüssesine aldırış etme meyilini gösterip bakışlarını çevirdi. “Hayattaki küspe hürriyette bağımsızlığın en hakiki mertebesi ruhun yolunu izlemektir.” dedi. Bakışlar bir anda çalkalandı yağmurun hararetine eşlik etmeye mecbur bırakılmış çağlayanlar gibi.
Dimağlar sürgüne gönderildi kendiliğinden yakaran zalimlerin davranışlarından geriye kalan nağmelerle. İlham boyundurukları ile hüviyetlerini aldırışa sokan tınıları hissetti tüm ahali geriye kalan sinsi aşklarıyla.
Sen Kadir bilmezsin Hiçliğim… O zararlı niteliğinin kalifiyesinde yoksunlaşanlar acaba bir damla kezzapla karşılaşsalardı davranışlarından akan o zaman da sığınırlar mıydı sıfatsızlıklarına. Hayır derlerdi bu insanlık dışıdır bu yapmacık maskelerin suratsızlıklarındaki kaderin uyuşukluğudur. Sonra sokulurlardı sinsice rüzgarı arkalarına alıp tashih etmek için bedendeki derilerin renklerini.
Tevazu gösterirlerdi himayelerine vecd ile müstesna kesildikleri mahiyetlerinden feragat ederlerdi. Dediler onlara hiçlik ahalisi müşerref oldukları mağfiretlerinde tiranlıklarının gafletinde haiz olurlarken, bir tecessüm müdür siz hiçlikten uzak kalanların nail oldukları. Dediler onlar biz rücu ederiz şiar olana, biz muvaffak oluruz mücbir olanda. O vakit döndü yerin göğün yüzleri siyahına ve yakıştırdı ateşiyle başlangıcına. Zerdüştler öldü ve kaldı hiçlik Ahalisi öz başına. Şimdi o içindeki umarsız içsizliğe dön ve sor nedir bu yüzsüzlük hatırına. O vakit de hiçlik kamçılar gövdesini itirafının satırına ve der ki sulandırın ateşinizle ey ahali sulandırın bu kainatı kalmasın kıyametin batınına.
Osman Bey öldü yeniden dirilmek için bir başına. Kendi kendini var etmek için yükledi anlamları güzergahına. Söndü yalnızlıklar içerlediği gaflet tutkusunda. O vakitte gözüktü gözleri kör eden hiçliğin şavkı da. Ve inledi evrenler sonsuzluğun hatırına.