Limited şirket Türk Ticaret Kanunu 573 ve devamı maddelerde düzenlenmiş sermaye şirketi tipidir. En az 1 en çok 50 ortak ile kurulabilen bu şirket tipinde şirket ortaklarının limited şirketin kamu borçlarından sorumlulukları hususu hukuk doktrininde tartışmalı bir konudur.
Limited şirketin kamu borcu sebebiyle şirket ortağına başvurulabilmesinin ilk koşulu kamu borcunun öncelikle limited şirketten tahsil edilememesidir. Yani limited şirketin kamu borcundan dolayı limited şirket 1. derecede sorumlu iken şirket ortağı 2. derecede sorumludur. Limited şirket ortağının sorumluluğu, ortağın şirkete karşı koymayı taahhüt ettiği esas sermaye paylarını ödemeye ilişkin ve şahsi mal varlığı ile sınırlı fakat kusursuz sorumluluk mahiyetindedir. Aynı şekilde şirketin kanuni temsilcileri de öncelikle limited şirketten tahsil edilemeyen limited şirketin kamu borçları sebebiyle 2. Derecede ve şahsi malvarlıkları sorumludurlar. Yani kanuni temsilci, ve ortakların takibinde ortak esas vergi borcunun öncelikle şirket tüzel kişiliğinden tahsili yoluna gidilmesidir.
Limited şirketten tahsil edilemeyen kamu alacağının tahsili için ise alacaklı idarenin önce kanuni temsilciye mi gitmesi gerektiği yoksa kanuni temsilciye başvurmadan doğrudan şirket ortakları hakkında takip yapıp yapamayacağı hususu ise mevzuatımızda açıkça düzenlenmiş bir konu değildir.
Danıştay 11.12.2018 T., 2013/1 E., 2018/1 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla, limited şirketten tahsil edilemeyen limited şirketin vergi borçları için şirketin ortaklarından önce, kanuni temsilcilerinin takibinin gerekli olmadığına karar vermiştir. Bu karar birçok yönden eleştiriye açıktır. Her ne kadar limited şirket ortaklarının limited şirketin vergi borçlarından sorumlulukları daha önce mevzuatımızda düzenlenmiş bir konu ise de Danıştayın bu içtihatı ile ortağa yapılacak başvurunun kanuni temsilciye başvurulmaksızın yapılabileceğine karar verilmesi, limited ortaklık ortaklarının ilgili sorumlulukları açısından daha tedbirli davranmalarını gerektirecektir.
Limited şirketlerde aynı anda hem ortağın, hem de şirket müdürlerinin takip edilmesi durumunda, hukuki belirlilik ilkesi ihlal edilmiş olur. Vergi borcunun kanuni temsilciden tahsil edilip edilmeyeceğinin ya da ne ölçüde tahsil edileceğinin belirsizliği hususu, aynı anda takip edilen şirket ortaklarını kamu borcunu ödeyip ödememe konusunda tereddüde düşürebilir. Ayrıca kamu alacaklısı olan vergi daireleri alacaklarını daha hızlı tehsil edebilme çabasıyla şirket müdürlerini takip etmekle dahi uğraşmadan doğrudan ortakları takip etme yoluna da gidebilir.
Kamu alacağının takibinde öncelik-sonralık sıralamasının bulunmaması vergi idareleri bakımından önem arz etmezken, “Hukuki Belirlilik” ilkesi çerçevesinde takipte öncelik-sonralık sıralaması vergi borçlusu olan mükellefler için bir hayli önem arz eder. Zira hukuk devletinde kamu idareleri idare edilenlere hukuki belirlilik güvencesi vermeli ve idarenin karşısında yer alan kişiler de kendilerini hukuksal güven ortamı içinde hissetmelidirler. Bu sebeple takipte öncelik-sonralık sıralaması kesinlikle önemlidir.
Limited şirket ortakları, şirket müdürlerinin aksine şirketin kamu borçlarına ilişkin ödevlerini ve sorumluluklarını yerine getirmiş olduklarını ispat etme konusunda da sıkıntılar yaşayabilirler. Zira şirket ortağı, şirketi yönetim ve temsil yetkisine sahip olmadığı için, bu yöndeki iddialara yanıt verebileceği belgelere , şirket dökümanlarına, bu konuda bilgisine başvurması gereken şirket çalışanlarına zamanında ulaşamayabilir ve bu sebeple mahkemelerde, “silahların eşitliği ilkesine” uygun olarak haklarını yeteri kadar savunmaktan yoksun kalabilir. Bu durum ise hem şirket ortağına hem de limited şirket tüzel kişiliğine zarar verebilir.
Sermaye ortaklıklarının tümüne hâkim olan sınırlı sorumluluk ve seçilmiş yönetim ilkelerinin bir sermaye ortaklığı çeşidi olan limited ortaklıkların da üzerine kurulu olduğu hukuki ilkeler olduğu dikkate alındığında Danıştayın bu içtihatı ile bu ilkelerden uzaklaşılması, Türk Ticaret Kanunun‘da limited ortaklığın sermaye ortaklığı olarak düzenlenmesi karşısında tezat bir konumda yer almaktadır.
Danıştayın bu içtihadından sonra limited şirkete ortak olan ve şirketin yönetimi, idaresi ve temsili konusunda şirketle hiçbir ilgisi olmayan, hatta belki şirketin yerini ve tam olarak faaliyet alanını dahi bilmeyen bir ortak, şirketi sevk ve idarede eden, temsil eden ve vergisel ödevlerini yerine getirmeyen kanuni temsilciye göre vergi dairesine karşı öncelikle muhatap tutulacaktır. Sırf kamu alacağı olan vergiler daha hızlı tahsil edilebilsin diye ve aslında bakılırsa bir nebze de hazineci bir tavır takınan bu içtihat pek de hukuka uygun gözükmemektedir. Karar özel hukuk prensiplerine ve bilhassa ticaret/şirketler hukukunun genel ilkelerine de aykırı olup, limited şirket ortağı olacakları bir kere daha düşündürmektedir.
Bu yazı değerli stajyerim Avukat Osman KAVRUK ile birlikte kalem alınmıştır.