Öğretmeyi Öğrenmek: Ateşle İmtihan

Sizlere “öğretmeyi öğrenmek” kavramını çok iyi izah eden ilham veren bir hikayeyi paylaşmak istiyorum. Hikaye şöyle;

*

Yüzyıllar önce, dünyanın ücra köşelerinden birinde bulunan bir adaya, ateş geç de olsa gelmişmiş. Adada dört ayrı kabile, adanın dört köşesinde birbirlerinden kopuk olarak yaşarlarmış. Başka bir köyde ise, kendisinden hikmet öğrenmek için gelmiş öğrencileriyle birlikte yaşayan bir bilge varmış. Öğrencileri artık her şeyi öğrendiklerini, kendi yerlerine dönüp bilgenin rolünü oynayabileceklerini düşünüyorlarmış. Bilge onlara uygulayabilme bilgi ve becerilerinin önemini, inceliklerini anlatmaya çalışıyormuş. Sonunda bu adaya bir gezi düzenlemeye karar vermiş. Bir tekneye binmişler, dalgalı bir yolculuktan sonra adaya ayak basmışlar. Birinci kabileye ulaşmışlar.

BİRİNCİ KABİLE: Bu kabilede ateşi sadece rahip ve yardımcıları kullanabiliyorlarmış. Bunun kendilerine verilmiş bir kutsal armağan olduğuna diğerlerini inandırmışlarmış. Sadece onlar ısınıyor ve sıcak yemek yiyor, diğerleri ise donuyor ve çiğ et yiyorlarmış. Bilgenin öğrencilerinden biri, “Ben burada kalacağım ve bütün insanların ateşten faydalanmalarını sağlayacağım,” demiş. Bilge ve diğer öğrencileri onu dikkatli olması için uyardıktan sonra izin verip yollarına devam etmişler, ikinci kabileye gelmişler.

İKİNCİ KABİLE: Bu kabilede, insanların ateşin ilahî bir güç olduğuna inanmış olduklarını görmüşler. Ateş yakmaya yarayan bütün araçlara tapıyorlarmış. Ama aralarında ateş yakabilen yokmuş. Bir öğrenci, “Ben de burada kalıp bunlara ateş yakmayı öğreteyim,” demiş, orada kalmış. Diğerleri yollarına devam edip üçüncü kabilenin yaşadığı yere gelmişler.

ÜÇÜNCÜ KABİLE: Bu kabileyi de, ateşi bir zamanlar adaya getiren kişinin totemlerini yapıp her yere yerleştirilmiş bulmuşlar. Halk ona tapıyormuş. Birkaç kuşak öncesi ateşi görmüş, getiren adamın tanrı olduğuna karar verilmiş ve bu inanç yerleşmişmiş. Ama sonra da kimse ateş yakmaya teşebbüs etmemiş. Öğrencilerden biri de, “Ben de burada kalacağım,” demiş. Diğerleri dördüncü kabilenin köyüne yönelmişler.

DÖRDÜNCÜ KABİLE: Dördüncü kabile de ateşi söylentilerden tanıyor ve ateşe tapıyorlarmış. Ateşi tanrı yerine koymuşlar. Ateş yakmayı kimse bilmiyormuş ama ateşin gücü hakkında efsaneler anlatılıyormuş. Başka bir öğrenci de bu köyde kalmak istemiş.

Bilge ve öğrencileri adayı biraz daha dolaştıktan sonra köylerde kalan öğrencileri toplayıp geri dönmek üzere tekrar aynı yollardan geri dönmüşler. Birinci köydeki öğrencinin, konuşmaya başlar başlamaz rahip tarafından tanrının düzenini yıkmaya kalkışmakla suçlandığını, bir yabancıya inanmaktansa kendi rahiplerine inanan halk tarafından yakalayıp rahiplerin ateşinde yakılmış olduğunu görmüşler.

İkinci köydeki öğrenci, halkın taptığı aletlerin ateş yakmadaki marifetlerini onlara göstermek istemiş. Öğrenci ateşi yakar yakmaz halk korkmuş, tapındıkları tanrıların gazaba geldiklerini sanmışlar. Ve, yabancıya tepkiyle saldırıp onu öldürmüşler.

Üçüncü köydeki öğrenci, bir insanın totemine tapmanın yanlışlığını belirterek aslında onun onlara bir şey öğretmek için geldiğini, isterlerse bunu öğrenerek tanrılarını memnun edebileceklerini anlatmış. Görmüşler ki, tanrının mucizelerini kendilerine tekrarlatmayı teklif ederek totemlerini hafife alan bu öğrenci arkadaşları da canından olmuşmuş.

Dördüncü köydeki öğrencinin de, ateşin gerçekte var olduğunu ve yararlı bir şekilde kullanıldığını anlatmaya başladığı zaman önce ilgisizlikle karşılandığını öğrenmişler. Üsteleyince de, inançlarına saygısızlığı ele alan bu yabancı adam dışlanmış, bir gece de birisi tarafından ortadan kaldırılıvermiş.

Bilge ile kalan öğrencileri tekneye dönmüşler, denize açılmışlar. Öğrenciler üzüntülüymüşler. Üst üste gelen bu talihsizliklerden dolayı şaşkınmışlar. Bilge bu ada gezisinden çıkaracakları “öğretmeyi öğrenmek” temalı kıssadan hisseyi özetlemeye başlamış:

“Öğretmek, bilmekten çok daha zordur. Bilmek istemeyenlere bir şey öğretmek de en zorudur. Cahiller bildiklerine inanırlar ve yeni bilgilere direnirler. Ama aynı zamanda bir huzursuzluk içindedirler. Bu yüzden de gerçekten bilen insanlara kızarlar, onları yakarlar, öldürürler. Onun için, gerçek bilgi dünyanın her yerinde aynı hızla yayılamaz. Bir de öğretebilmek var. Bu ateşle imtihanınızdır. Bilmek ayrı, öğretmek ayrı. Öğretmek için cesur olmak yetmez. İnsanları tanımaya, onlara nasıl yaklaşılabileceğini iyi hesaplamaya ve onlara onların anlayacağı yollarla “öğretmeyi öğrenme”ye çok emek vermek gerekir. Cehaletle savaşmak bir bilgi işi değil, pek çoğu dirençli olan insanlara yaklaşmanın yollarını bulma, öğretme hünerlerinizi geliştirme ve sabır işidir.” Kaynak: İLHAN DÜLGER