Kayıtsız kalabileceğini ortaya atan bir eda ile savrulur durur ruhum tüm notlarının üzerini çizdiği karnesini peşkeş çekerken yalnızlığına. Tüm takdirleri ve teşekkürleri yakıp atar bir bütün oluşturan geçmişin ve gelecek saçmalığının hizasında. İçinde bulunduğunu varsaydığı anlar silsilelerine odaklanır duraksamadan dönen evrende bir yörüngeye kavuşmaya çalışırken. Sulandırır kan dolaşımını içimdeki sevginin basıncı ve kudretli muhafaza dürtüsüyle cenk etmeye dalar başlangıcındaki hilalin esnemesi yansıdığı bendenizin huzurunda. Ahi Evran misali bir kova da ben atarım ruhumun kuyusuna ve çıkarmaya çalışırım o Ay’ı parıldamaya çalışırken Dünya kovuğunda. 17. beyit’e dadanıyorum ve kendimi idrak etmeye yeltenirken “balıktan başkası gibi O’nun suyuna kanıyorum” Sütten akan ırmaklar istemem cennetimde Ey Kudret-i Zalim. Dupduru kızıllığıyla parıldayan yıldızları izlerken öten kargaların sesiyle kurduğum senfonimi dinlemeye atfederim kendimi. Şol olana kavuşmak değildir nefesim halimle şakıyan iç seslerimle boğuşmaya durmuşken ilhakım. Parazitlenme oluyor ansızın Sultanım. Duyumsayamıyorum kuşkulu çölleri donarken hakkım. Hem “Ham ervâh olanlar, pişkin olanın hâlinden anlamazlar” ki ben, kendim ve özüm en ulu dergahım. Kuklalığını kulluğa döndüren boyun büken bir rıza ahmağı ne derse desin katlanılır mı ki sevgisiz kalan taassuba Mimar’ım. Beni senden mahrum bırakma ey Bahar’ım. Bahtiyar olanlar ile barbarlar birleşmiş üzerimize gelirken anahtarı boynuna asan en cimri dindarın dapdar olmuş zihnindeki ayarlarla oynayan canavarım.