Kimileri sevgisini âyân beyan belli eder bakışlarıyla sözleriyle eylemleriyle. Kimileri de vardır ki içten içe saklı tutar sevgisini, belli etmez duygularını muhatabına. Her hâlukârda sevgi, bünyemizde filizlenip büyüyen bir sarmaşıktır: Kimimizde dallanır budaklanır, sarmaş dolaş olur uzanır çevresine. Bazılarımızda tutunacak, sarılacak, bağlanacak bir "neden" bulamaz ve bir başına kalır kök saldığınca...

Bir bize mi hastır sevmek..? Hayvanlar anlamaz mı sevgiden? Mesela bir kuş, hürriyete vurgun değil midir? Peki ya bir aslan, mutlakiyete yâhut bir karınca, mesuliyete..? Hele hele bir kelebeğin ebediyete tutkun olmadığını kim iddia edebilir?

"Sevginin kökü..." demiş Nurullah Ataç, "özcüllüğümüzde, ikiyüzlülük içgüdüsündedir." O, sevgiye olan gereksinimi iki nedene bağlamakta: Ölüm korkusu ve yalnızlık telaşı. Ataç'a göre bunlardır ancak sevgi sayesinde unutulacak. Birilerini sevmeye kalkıp sevileceğiz, aksi hâlde korkularımızdır bizi telaşlandıracak.

Bir cemiyet içinde yaşama tutkusu, insanoğlunun yaratılışındaki mayadır. Ancak budur geçerli delillerle "var olma" davasında elimizi güçlendiren. "Mavi boncuk" dağıtır gibi ilgiliyizdir çevremize çünkü bilinçaltı benliğimize hükmetmektedir. Nietzsche'nin hitabıyla "Şimdi yakınlarınızı sevgiyle aldatmak ve onun hatasıyla yaldızlanmak istiyorsunuz." da denebilir. Zannederiz ki ilgilerimiz, sevgilerimiz, hislerimiz bir karşılılk bulacaktır muhakkak. Bu alışverişte bir kâr beklentisiyle sevmek eylemi, bizi korkunç ihtiraslarımıza nasıl da tutsak eder hunharca.

Endülüslü bilgin İbn Hazm diyor ki: "Öyleyse siz herhangi bir nedenden dolayı seviliyorsanız, bu neden ortadan kalkınca sizden kolaylıkla yüz çevrilir ve artık sevilmezsiniz." Işte demeye getirdiğimiz, karşılık beklemeye bizi iten "sevgiye karşı sevgi" ilkesinin ana sebebi. Nedenler ortadan kalkınca sonuç da hızlı bir değişime maruz kalmakta.


Tüm bu karamsarlık basan havayı, bir dize ile dağıtalım isterim. Öyle ya karşılıksız ve menfaatsiz seven yüce gönüllüler, insanlık tarihinde yok değildir muhakkak. "Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabib / Kılma dermân kim helâkim zehri dermândadır" der Fuzulî ve yine "Unutma ki şair sözü yalandır." kelâmı da 500 küsür yıl önce Fuzulî'ce söylenmiştir. Yani aşkın ululuğuna kanaat getiren de şairlerin birer yalancı olduğunu tembihleyen de şair Fuzulî'den bir başkası değildir.

Buraya kadarki mütalaadan zihinlere rakseden intiba şu olsa gerek: Karşılıksız sevmek insanın evrimine terstir..! Bir takas sistemi, bir menfaat çatışması, bir ego azgınlığı mıdır sevgiye olan imânımız? Bu sorular; ağır mı ağır bir yüktür muhatapların, yani "sevgisiz yaşayamam" diyenlerin boynuna.