Fakülte hocalarımdan belki de en değerlisi, bir gün kelimeler ve onların ehemmiyeti üzerine hasbihal ediyorken “birey” ile “fert” eş anlamlı kelimeler değildir, dedi. Haklı olabilir miydi? Belki… O an bu suali düşünmekten pekâlâ aciz idim keza hocamın kelam ettiği anlar, benim vaziyetim tabiri hoşsa uyku ile uyanıklık arasında kalmak kadar meçhuliyet abidesiydi. Fakat şimdi yeni yeni anlıyorum ki “fert” olmak şerefi ile taçlandırılmış mahlukat olan biz insanlar, “birey” olmak gibi sefillerin de sefilliğine saplandık çok zamandır. Peki ama nasıl?
Kelime anlamı olarak fert, çoğu sözlükte “tek, yalnız, birey” manaları ile açıklığa kavuşturulurken birey kelimesine bir nazar edecek olursak şu kulağa hoşluk, gönle sarhoşluk veren tanıma tesadüf ediyoruz: “Kendine özgü nitelikleri olan ve bunları yitirmeden bölünemeyen tek varlık.” Peki ya hakikat ne ola ki?
Fert, aslına bakılırsa Arapça kökenli ve uzun mu uzun yıllar Osmanlı Türkçesinde ve tasavvufta söz sahibi olmuş bir kelime. Aklı selim, ruhu derin nice âdemoğlu bilir ki “fert olmak” sözü yıllar yılı içinde kalıplaşmış ve belki de bir deyim olmak yolunda usul usul ilerlemekte keza alimlerce fert, öznesi kendi olduğu her eylemi hür iradesi ile gerçek kılana denir. İnsan, ferdileştiği müddetçe hayatın bir parçası olduğuna kendini ve çevresini ikna edebilir. “Düşünüyorum öyleyse varım.” sözünü tarihe damga vururcasına söylerken Descartes, düşünebilme kabiliyetini yüceltirken bir yandan da hür olmanın önemini haykırıyordu belki de.
Gelişmekte olan yeni nesil teknolojiler, insanoğlunun işini pek çok mecrada kolaylaştırıyor, şüphe yok ki. Kolaylık, akabinde aylaklığa gebe olacak. Bunu pekâlâ biliyor fakat her zamanki gibi görmezlikten gelmek meziyetimizi devreye sokuyoruz. İyi de başarmıyor değiliz hani ama hakikat ayaklarını yere vura vura geliyor, gelmekte, gelecek… İnsanlık, bilimin ışığına fazla mı maruz kaldı ne, kör olmuş vaziyette “fert olmak” varken her biri ayrı dünyaların insanıymışçasına bireyselleşiyor. İyi mi ediyoruz yoksa kötü mü, meçhul.
Türkçe dersi sayesinde anımsamakta güçlük çekmeyeceğimiz “öznel / nesnel” kavramlarını hatırlamanızı isteyeceğim. Herkesçe aksi iddia edilemeyecek olan gerçeklere “nesnel” ve herkesin kabul etmek gibi bir ödevi olmadığı durumlara “öznel” diyoruz. Bu bilgiye hangi sınıf düzeyinde maruz kalırsam kalayım aklıma hep şu sual geledurmuştur: Öznel kelimesinin kökü öz ise nesnelinki nesne mi?
Ne dedik, bireyselleşiyoruz. Özgün olmak dururken özüne hâkim olmak varken zaman içinde herkesleşiyoruz. Hep sorarlar ya hani, ücretsiz kullandığımız mobil uygulama sahipleri nasıl oluyordu devrim niteliğindeki icatlarını bize beş kuruş almadan kullandırıyor, diye. Haklı gerekçeleri olan bu sualin cevabı pekâlâ kolay: Bedava hizmetin olduğu yerde ‘ürün’ yani ‘nesne’ sensin güzel kardeşim. İşte boşuna demiyoruz, özümüzle arayı açtıkça nesnelleşiyor yani herkesleşiyor yani üzerinde tartışılması dahi düşünülemeyecek vaziyetlere intikal ediyoruz.