Anadolu Ajansı, devletin resmi haber alma, dağıtma örgütü olarak 1920 yılında, Atatürk, Halide Edip ve Yunus Nadi tarafından kuruldu.
İşlevi devlet kuruluşu olarak, halkın güvenini kazanmak, edindiği haberleri basın kuruluşlarına doğru ve güvenli bir şekilde vererek kamuoyunun olandan bitenden haberdar olmasını sağlamak.

Daha sonra kurulan TRT’nin de devlet kuruluşu olması nedeniyle, hem AA hem de TRT, özel basın kuruluşlarından ayrıcalıklı olarak devlet tarafından üretilen haberleri elde etme avantajına sahip oldu.

Örneğin, bir seçim sürecinde özel basın kuruluşlarında çalışan muhabirler, dolaylı yollardan haberlere ulaşırken, TRT ve AA muhabirleri istedikleri zaman haber kaynağına ulaşarak öne geçebilirler.

TRT ve AA (Anadolu Ajansı) devlet kuruluşları olmaları nedeniyle, hükümetler bu iki kuruluşu istedikleri gibi kullanma, yönlendirme ve yönetme şansına sahiptir.

Habercilik konusunda, özel basın kuruluşları gibi sansasyonel haber yapma şansları olmadığı için, verecekleri her haber doğru olmak zorundadır.

Anadolu Ajansı ve TRT her ne kadar özerk kuruluşlar gibi gösterilse de, işin aslı öyle değildir; çünkü devletin kendi kurduğu bu kuruluşlar çoğu zaman hükümetlerin ‘’borazanı’’ olmak zorunda kalırlar.
Anımsıyorum da, bir zamanlar TRT’nin tarafsızlık ilkesine uymak yerine, hükümet yanlısı yayınlar, haber programları,
yapması nedeniyle Millet Partisi Genel Başkanı Osman Bölükbaşı, TRT’ye TIRT adını vermiş, bu yüzden de onun lakabı TIRT OSMAN kalmıştı.

AA’nın ve TRT’nin başına getirilenler iki yoldan birisini seçmek zorunda kalırlar.
Ya hükümetin tetikçisi olacaklardır, ya da gerçek bir gazeteci gibi davranacaklardır.Yani hükümetlere eyvallah etmeyeceklerdir.
Buna örnek olanak İsmail Cem İpekçi’yi gösterebiliriz.
İsmail Cem, Bülent Ecevit’in başbakanlığı döneminde TRT Genel Müdürlüğü’ne getirilmişti; ancak TRT’de yaptığı yenilikler nedeniyle muhalefetin tepkisini çekmiş, bu yüzden yönetime gelen 1. Milliyetçi Cephe hükümeti tarafından görevden alınmıştı.
İsmail Cem, açtığı davayı kazanmış, görevine geri dönmüş, daha sonra da istifa etme erdemini göstermişti.

Anadolu Ajansı Genel Müdürü Şenol Kazancı’nın da AA’nın başına nasıl getirildiğini bilmeyen yok.
Bilal Erdoğan’ın arkadaşı olduğu göz önüne alınırsa, ondan ve yönettiği AA’dan gazetecilik ilkelerini uygulamasını beklemek saflık olur.

Türk Basınının ‘’Amiral Gemisi’’ olan Hürriyet Gazetesi’nin kurucusu ve sahibi olan Sedat Simavi’nin oğlu Haldun Simavi, kardeşi Erol Simavi’den ayrılarak ‘’GÜNAYDIN’’ gazetesini kurmuştu.
Haldun Simavi’nin, eşiyle birlikte özel uçağıyla Roma’ya makarna yemeye gittiği bilinirdi.
Süleyman Demirel’in, başbakanlığı döneminde, özel uçaklarla ilgili söylemleri Haldun Simavi’yi kızdırmış olacak ki, hükümetin Gediz’de yaptığı deprem evleriyle ilgili bol fotoğraflı haberler Günaydın gazetesinde yayımlanınca Başbakan Süleyman Demirel geri adım atmak zorunda kalmıştı.

O yılların gazete patronlarının neredeyse hepsi gazeteciliğin ne olduğunu biliyorlardı.
Hürriyet Gazetesi’nin, Türk Basınının Amiral Gemisi olmasının nedeni kurucusu ve sahibi Sedat Simavi ile oğulları, Erol-Haldun Simavi de gazeteciydiler.
Milliyet’te Ali Naci Karacan, Cumhuriyet’ne, Yunus Nadi, Nadir Nadi,
Yeni Sabah’ta Safa Kılıçoğlu, Akşam’da Necmettin Sadak,

O yüzden AA Genel Müdürü Şenol Kazancı’ya yüklenmenin bir anlamı yok; çünkü o yolunu seçmiş, onu oraya getiren güce karşı durursa anında kapının önüne koyulur.
Doğal olarak Şenol Kazancı’da mührü kaptırmaktansa mesleği satmak daha iyidir diyebilir.