CHP’nin yılan hikayesine dönen kurultay için imza toplama süreci ile ilgili gelişmeler bugün nasıl olacak hiç birimiz bilmiyoruz;ama kişisel çıkarlarını ülkemizin ve CHP’nin geleceğinden daha önemli sayanların varyetelerini göreceğiz.
İşte bu sürece kafa yorup strese girmektense sizlere biraz kendimden söz etmek istedim.
Niye mi ?
Niye olacak canım öyle istedi.
Anımsayanlar olacaktır,yazılarımda sık sık ezber bozmaktan yana olduğumu ve bundan büyük bir zevk aldığımı sık sık yazarım.
Devrimci olmak için illaki Karl Marx’ı,Engels’i,Lenin’i,Stalini,Troçki’yi, Mao’yu, okumak gerekmiyor.
Bunları öz olarak anlamış olmak istiyorsanız eğer,Mustafa Kemal Atatürk’ü inceleyin.
Marx’da Engels’de teorisyen olarak doluydular;ama Lenin,Stalin,Troçki,Mao yorumlarını kendi süzgeçlerine göre yaparak kendi eylem planlarını uyguladılar,oysa yararlandıkları kaynak aynıydı.
Örneğin,Stalin,Troçki’nin sürekli devrim tezine gıcık olduğu için,onu İstanbul’a öldürtmek istedi;ama başaramadı.
Bu konuda Hikmet Sami Coşar’ın Troçki İstanbul’da adlı kitabını bulabilirseniz mutlaka okuyun.
Troçki’yi İstanbul’da öldürtemeyen Stalin,onu Meksika’da başına keserle vurdurtarak öldürttü.
Stalin,Lenin’in Atatürk’le dost olmasına da karşıydı.Sürekli Atatürk’ün reformist olduğunu tekrarlıyordu;ama Lenin’in verdiği yanıt çok netti.’’ Mustafa Kemal bir antiemperyalisttir’’
Eğer kurtuluş savaşı ile ilgili araştırma yaparsanız,Lenin’in,Atatürk’e kaç kilo altın,kaç adet top arabası,kaç adet tüfek,mermi gönderdiğini bulabilirsiniz.
O liderler belki yaşadıkları gerçekler ve toplumsal yapıları nedeniyle sosyalizmi seçmek durumunda kaldılar.
Atatürk ise Cumhuriyet dedi.
Lafı nereye getireceğim , devrimciliğin bir başka tanımı ezber bozmaktır.
Yani hep aynı döngü içinde yinelenip duran akışa çomak sokarak karıştırmaktır.
Gülmek devrimci bir eylemdir ;çünkü kollarınıza kelepçe takılıyorken herkesin göreceği bir şekilde gülüyorsanız,bu duruşunuz kollarınıza kelepçe takan güce küfür etmektir,takmamaktır,sizden sonra geleceklere dik duruşun nasıl olacağının mesajını vermektir.
Kendimi tanıdığımdan beri hep ezber bozarım, küçük bir çocukken,annem,babaannem,yengelerim, kendi aralarında konuşurken,’’ Rabbim’’,’’ Allah’’,’’ yaradan’’,’’ mevla’’ gibi sözcüler kullandıklarında,onlara ne anlama geldiğini sorard ım.Rahmetli babannem,’’oğlum Allah’ın 99 ismi var,biz de o isimlerden bazılarını kullanıyoruz.’’ Derdi.
Dayanamazdım ve ;’’ babaanne niye herkesin bir ya da iki adı varken Allah’ın 99 adı var ?’’ diye sorduğumda, hepsi birden,’’ tövbe estağfurullah’’ derlerdi.Bu kez o sözün ne anlama geldiğini sorduğumda terlik yağmuruna tutulurdum.
Askerliğimi Kıbrıs’ta yapmak için Isparta’da eğitim görüyorduk.
Üç arkadaşımla birlikte izinli olarak şehre çıktık.
Şimdi var mı bilmiyorum;ama o zaman ‘’Gül Baba Lokantası’’ vardı,oraya girdik,şarap içtik,çıkıp giderken inzibatlar bizi elleriyle koymuş gibi buldular ve doğru merkeze,oradan da 3.piyade er eğitim tugayına.
Tugayın disiplin merkezinde beklerken üç değişik rütbeli subay geldi.Yüzbaşı olan bize baktı.Ayakta ,esas duruşta bekliyoruz.
Disiplin çavuşuna suçumuzun ne olduğunu sordu,belgeyi okudu.Biz yine esas duruştayız.
disiplin Subayı karşımıza geçip bizi biraz daha süzdükten sonra konuştu.
‘’sizler askersiniz ve üniforma altında içki içmişsiniz. Bu şerefsizliktir.Sizler de şerefsizsiniz’’ dedi.
Kan beynime zıpladı. Başımı ve omurgamı dikleştirip izin almadan cevap verdim.
-Komutanım siz de şerefsizsiniz…
Disiplin koğuşunda her şey dondu..
Bize şerefsizsiniz diyen yüzbaşıyla birlikte öteki iki subay, disiplin çavuşları,ranzalarda yatan erler herkes dondu kaldı.
Disiplin subayı yüzbaşı yanıma geldi, ben yumruğu çakacak diye beklerken o sordu.
Ne dedin sen lan ?
Sustum..
O yine sordu:
Sen ne diyorsun lan..
Baktım öfkesi giderek artıyor,nasıl olsa yumrukları çakacak bari darbelere karşı kendimi hazırlayayım diye gardımı aldım.
Ve birden içimden geleni söyledim.
-komutanım biz üniforma altında içki içtiğimiz için şerefsiz isek siz de şerefsizsiniz; çünkü siz de içkilisiniz,siz de sarhoşsunuz,dedim.
Disiplin yüzbaşısı karşıma geldi,ben yine esas duruşdayım.
-nerelisin sen lan ?
-doğum yerim Erzurum, yaşadığım yer Aydın…
Yüzbaşı devam etti.
Bunu nasıl söyleyebildin ?
-komutanım biz Kıbrıs’a gideceğiz, gidebilmemiz için önce kendi şerefimize sahip olmamız lazım ki oradakilerin şereflerini koruyabilelim.
Yüzbaşı oturdu,
Oturmadı;
çöktü…
Enaz bir saat sonra,’’pazartesi günü sizi mahkemeye çıkaracağım, şimdi kovuşlarınıza dönün ve pazartesi sabahı burada olun’’,dedi.
Dördümüz birden ‘’emredersiniz komutanım’’ dedik.
Pazartesi günü sorgulandık, ben aynı şeyleri neden söylediğim tekrarladım.
Mahkeme bir başka tarihe ertelendi; ama bir daha hakim huzuruna çıkmadık…
Anımsayanlar mutlaka olacaktır,Aydınspor-Göztepe maçında yan hakem Ethem İşler golü gösterip orta yuvarlağa koşarken,orta hakem Hamza Işın golü iptal etti,birden dünyam karıştı,sahaya daldım,hakem önde ben arkada sahayı arşınlıyoruz…
O zamanki emniyet müdürlerinden Türk Halk Müziği sanatçısı Muzaffer Sarısözen’in yeğeni Fikret Sarısözen müdürüm beni alarak sahadan çıkardı, rahmetli valimiz Aykut Ozan yanımıza geldi. Bu arada yine bir emniyet müdür yardımcısı kolumdan sıkıca tutuyordu.’’Müdürüm kaçacak değilim,niye kolumu tutuyorsunuz ?’’ dedim.Rahmetli valimiz Aykut Ozan yanımıza geldi,ceketinin sol alt iç cebinden Maltepe sigarası çıkardı ve bana uzatarak,’’ Yak Atilla’’ dedi.İşte o zaman kolumu tutan müdürün elleri kolumu bıraktı.Mesajı almıştı.
Sevdiğim kızın pencereden bana bakarken ağladığını gördüğümde, yutkundum;çünkü soracak imkanım yoktu.
O yıllarda adı Enstitü Parkı olan şimdiki İsmet Sezgin parkı mahalle ve çevre sakinlerinin serinledikleri,sohbet ettikleri bir yerdi.Biz gençlerde oraya giderdik,bir de baktım ki sevdiğim kız,annesi,babası ve kardeşleriyle oturuyorlar.kisa bir düşünce modundan sonra doğru masaya ve ‘’…amca ……. Bugün ağlarken gördüm,ne oldu,niye ağladı ?’’ adamcağız afalladı,ne yapacağını şaşırdı.Karısına ‘’ben biraz dan gelirim’’ dedi ve koluma girerek ‘’ gel biraz konuşalım’’ dedi.
Ne anlayışlı bir adammış,o konuştu ben dinledim,sonra elini öpüp ayrıldım,aradan yıllar geçti;ama bana,’’ benim oğlum yok,kızımı nasıl sevdiğini de biliyorum; damadım değil oğlum olurdun; ama ikinizde öğrencisiniz,yanı yarınlarınız karışık’’ dediğinde benim jetonların tamamı bir anda düştü…
Daha çok yazacak şey var.
Örneğin NLP eğitimleri aldığımda kendimi daha iyi tanıdım.
İnsanlar üç zaman diliminde yaşarlarmış.
Geçmiş zamanda yaşayanlar,
Şimdiki zamanda yaşayanlar,
Gelecek zamanda yaşayanlar.
Eğitim alırken hangi zaman diliminde yaşandığını öğrenmek için testler yapmışlardı,bize de öğrettiler.
Ben şimdiki zaman diliminde yaşayanlardanım.
Kısacası,anı yaşayanlardanım.
Örneğin neredeyse yarı yaşım da olan bir hanıma aşık oldum;ama onun benim kızım yaşında olduğunu hiç düşünmedim;çünkü şimdiki zamanda geçmiş ya da gelecek diye bir kavram yok.
Ben ne yapayım ?
Şimdi bazıları son yazdıklarımı yadırgayabilirler,bu onların sorunu benim değil,ben NLP eğitimleri aldıktan sonra HAYIR ! demesini öğrendim.
Hem sevmekten daha güzel ne var ki ?
15 yıldır yalnız yaşıyorum,bu süreç içinde yolun bundan sonraki yarısını benimle geçirmeyi göze alabilecek can dostu,yareni,sevgiliyi,bulmak için hacılara hocalara mı gitmeliyim,nuska falan mı taşımalıyım,yoksa evrene ‘’ SEN BİLİRSİN’’ mi demeliyim.
Yaşamın bir kuralı da,’’ sen birisini arıyorsan,oda seni arıyordur.’’ Bu kadar basit.
İşte yukarıda okuduğunuz her sözcük,her satır da gördüğünüz gibi kendi ezberimi bozmaktır.
Ben devrimciyim,devrimcilik,Marx’ı,Engels’i,Lenin’i,Troçki’yi,Mao’yu okuyup ezberleyip taklit etmek değildir.
Ben Atatürkçüyüm,onu anlamak için okurum,anlarım ezber bozarım,ezber bozmaya da kendi yaşantımdan başlarım,aynen şimdi olduğu gibi..
Şimdi 10 puanlık bir soru:
BENİM GİBİ OLAN,KADIN YA DA ERKEK KAÇ KİŞİ VAR ? PARMAK KALDIRSIN
Kendimle ilgili ezber bozma yöntemim ilginizi çektiyse yazabilirsiniz,sorabilirsiniz.
Hatta yazdıklarımdan bir mesaj çıkardıysanız daha da yazmamı önerebilirsiniz..