Başkasına ait bir düşünceden alıntıyla söze girmeyi istemezdim. Bazen anlatmak istediğiniz konuda söyleyecek daha iyi bir sözünüz yoksa; evyallah!
Ingrid Bergman’a, “Gidişat çok kötü, dünya nasıl kurtulacak?” diye sormuşlar.
“Utanç” demiş Bergman, “Dünyayı bir tek utanan insanlar kurtarabilir.”
1940’lı yıllarda dünyanın en ünlü film yıldızıydı Bergman… Utanca böylesine anlam yüklediği, yıkıcı kötülüklerine tanık olduğu dünyaya 1982’de veda ederken bıraktığı sözlerindeki isabeti bugün daha net görebiliyoruz.
Ingrid Bergman, “dünyayı bir tek utanan insanlar kurtarabilir” sözlerinin devamında şöyle demiş: “Çünkü utanmak, kibir denilen en büyük günahın panzehiridir. Yalanın, iftiranın, hırsızlığın, pişkinliğin, arsızlığın önündeki en büyük engeldir. Başını öne eğebilen, yüzü kızaran, özür dileyebilen insanları görmeye ihtiyacımız var.”
Niye utanç meselesine girdim? Anlatayım.
70’lerin sonlarına doğru çocukluğumun bir dönemini Aydın’da yaşadım. Abim Tariş’te eksperdi. Benim için oyun alanıydı o mekânlar… Oturduğumuz Köprülü mahallesinden yürüyerek Aydın Kent Meydanına gelir, Tommiks Teksas gibi çizgi roman değiş tokuşu yapardım. 
Büyüklerin onaylamadığı saygısızlıkları yapınca utanırdım. Henüz ortaokul çağında; bulunmamam gereken yere gitmezdim, yapmamam gerekenleri yapmazdım. Yanılıp düşersem utanırdım! 
Oysa kimse beni zorlamadı bunlara; çünkü öyle görmüştüm önümdeki insanlardan…
Rahmetli annem ve babam; yaşarken köy sınırlarından pek az çıkmıştı. Ama insanlığın sınırlarından asla!
O daracık dünyalarında bu fâni dünyayı onurlarıyla yaşayıp öyle bıraktılar. Çünkü utanç duymamak ölümden beterdi onlar için…
Onlar asla utanacakları bir şey yapmadılar. Çünkü utancın; onur kırıcı, ahlâka aykırı, insanlık haysiyetine yakışmayan şey olduğunu biliyorlardı. Bize de en iyi bildikleri şeyi öğretip gittiler; Utanmayı…

BİZ KENDİMİZİ ABARTIYORUZ

Hepimizde kendini olduğundan fazla ve farklı göstermeye çalışan bir tarafımız var. Özellikle son zamanlarda sosyal medyada bize ait olmayan bir karakter yaratıyor; ötekilerin bu karakteri yani yeni “ben”i görmesini, beğenmesini istiyoruz. 
İstiyoruz ki, sosyal varlığımızı gösterirken gerçek kimliğimizden biraz olsun kurtulup istemeden yaşadığımız hayatımızı olabildiğince geride bırakalım.
Bir süre sonra gösteriye dönüşen bu hayatımızda; sadece bizim söylediklerimiz duyulsun, gösterdiklerimizle tanınıp sevilelim istiyoruz. 
Kendimizi birilerine gösterme, anlatma, beğendirme çabamızın altında kendi zaaflarımızdan duyduğumuz korku yatıyor.
Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar eserindeki Olric karakterinin taşı gediğine koymakta maharetli sözlerindeki gibi;
 - Anlamadım Olric!
- Anladınız efendimiz. Anlamaktan korkuyorsunuz sadece.
Belki de anlamak işimize gelmiyor, korkuyoruz!
Kimseye zararı yok bu korkunun. Keşke utanabilsek; kendimizi kurtarırız en azından.
- Ne zoruma gidiyor biliyor musun Olric? 
- Ona yazdıklarımı ondan başka herkes okuyor.

BEYHUDE İŞLER BUNLAR

Utanmakla ilgili “beyhude şeyler bunlar” dedi genç kız. İftara bir saatten fazla vakit var. Mahalle fırını pide yetiştiremiyor, sıradakiler sabırsız… Bir genç kız ağzında sakızla bağırıyor; hedisene fırıncı! Üç, beş kez tekrarladı. Dayanamadım, “siz utanmıyor musunuz?” diye sordum. Gerçekten merak ettiğim içindi… “Niye abi, beyhude işler bunlar. Utanmak ne ki!” dedi. 
İnanın cevap doğal ve utanmayı ayıp sayacak kadar uzaktı konudan…
Derdim, oruç tutmadan iftarı bekleyenlerin sırasında huzursuzluk çıkarması, bağırması değildi. Kendinden başkasını yok sayması, saygısızlık, kan ter içinde pide yetiştirmeye çalışan fırıncıyı insan olarak görmemesi… Hepsi utanılacak şey değil mi?
Siz de görüyorsunuzdur, insanların birbirini yalanlarıyla kandırıp hayatını kâbusa çevirenleri, hırsızları, dolandırıcıları… Hangisinde utanmak duygusu var, hangisinin yüzü kızarıyor!
Gerçekten utanmayı bilmiyordu ama “beyhude” sözünü kullandı ya; önce şaşırdım kadim sözcüğe utanmak bilmez dünyasında yer açtı.  Hemen yapıştırdım; Bak “beyhude” dedin.
Dedesinden duymuş boş bulduğu her şeye “beyhude” demek hoşuna gidiyormuş. Keşke utanmanın hiç de boş olmadığını bilseydi. Artık utanmayı bilmeyen birisiyle konuşmak beyhude bir çabaydı.
Büyüklerin hazırladığı bu dünyayı hazır bulan gençlerin utanması gereken içinde bulundukları durum değil; kendi kuracakları dünyayı inşa ederken içine koydukları değerlerin utanç verici olmamasıdır.
Herkesin, iyi ve doğru olmayı başkasından beklediği bir dünyada utanç duygusu olamaz. Herkes kendisi için iyi olmak zorunda… 
Başkasının utanmak bilmez, arsız ve yüzsüz dünyasında bile iyi kalabilmek insan yapar bizi… İyilik fikrinin menfi (olumsuz) bir alandan çıkıp sırf iyi olduğu için sahiplenilmeyen dünyada utanç barınamaz. 
Bir insanı yapmadığı kötülükler yüzünden iyi sayarsanız; bu dünyada daha çok utanmazlar kazanacak. Ingrid Bergman’ı bu sözü bıraktığı için hürmetler anıyoruz.
“Dünyayı bir tek utanan insanlar kurtarabilir.”