Türkiye, Akdeniz’de en çok kıyısı olan bir ülkedir. Kıbrıs Adası, Türkiye için çok önemli stratejik değeri olan bir konumdadır.

Yunanistan, Türkiye’yi denizlerden kuşatmayı tamamlayacağı son toprak olan Kıbrıs Adası’dır. Bu yüzden Kıbrıs, Türkiye için beka konusudur.

Kıbrıs meselesi, Türkiye’nin önüne zaman zaman bir engel olarak, bir şart olarak çıkarılmaktadır. Türkiye’nin bütün iyi niyetlerine rağmen, Kıbrıs sorunu çözülemiyor. Çünkü, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi, Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhak edilmesini ve burada yaşayan Türklerin azınlık statüsünde kalmasını istiyor. Avrupa da bu konuda Yunanistan’dan yana tavır alıyor ve Türkiye’nin Avrupa Birliğine girmesinin önünde bir engel olarak Kıbrıs sorununu görüyor.

1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni maalesef Türkiye’den başka tanıyan ülke yok. Bu konuda Türkiye’nin de eksikleri var. Çünkü, Türkiye de Kıbrıs’ta federasyonu yani iki eşit halk ve eşit haklara sahip tek devleti savunuyor.

Son zamanlarda Doğu Akdeniz’de zengin petrol yataklarının bulunduğu ortaya çıkınca Kıbrıs’ın değeri bir kat daha artıyor. Türk Hükümeti bu konuda aktif bir politik izlemiş, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile lisans sözleşmeleri yaparak petrol sondaj çalışmalarına başlamıştır.

Kıbrıs ile ilgili Lozan Barışı’nın eleştirilmesi hiç doğru değildir. Çünkü, Kıbrıs Adası 1878’de Rusya’ya karşı İngiltere’nin desteğini alabilmek düşüncesiyle “geçici” olarak İngiltere’ye bırakılıyor. 1878’de meşhur “93 Harbi” Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Rusların Boğazları ve İstanbul’u işgal edebileceği endişesiyle II. Abdulhamid , Kıbrıs’ta İngiliz donanmasının bulunmasını kabul ederek, Kıbrıs’ı İngilizlere bırakıyor. Ve Osmanlı 1. Dünya Savaşı’na Almanya’nın yanında katılınca bunu bahane eden İngiltere Kıbrıs’ı ilhak ediyor.

Görüldüğü gibi Kıbrıs Adası , Lozan’da kaybedilmiyor.

Kıbrıs ile ilgili şöyle ilginç bir durum da var. Kıbrıs’ta Rum Komünist Partisi oldukça güçlüdür. Sovyetler Biriliği (SSCB) , Kıbrıs meselesinde Yunanistan’ı destekliyor. Batı bloğu bu yüzden Kıbrıs sorununda Türkiye’nin garantörlüğünü kabul ediyor.Bu kazanımın elde edilmesinde yani bugün garantörlük hakkına sahip olmamızın sonucu Kıbrıs’ta söz hakkımız varsa bunu Menderes Hükümeti ve maalesef idam edilen Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’ya borçluyuz.

Tabii ki, ölüm yıl dönümü bugünlerde olan rahmetli, Bülent Ecevit’e borçluyuz. Bülent Ecevit ambargolara ve bütün baskılara rağmen Kıbrıs konusunda taviz vermemiştir. Bazıları Ecevit Hükümeti’ni benzin,tüp vs. sıkıntıları ile ilgili eleştirir. Ama bu Ecevit’in , Kıbrıs ,Haşhaş ve Tütün konularında ABD’ye kafa tutmasının tepkisidir. Bu vesileyle Ecevit’i , Erbakan’ı ve Rauf Denktaş’ı rahmetle anıyorum.