Monarşi kelime kökenine bakıldığında Eski Yunan'da mona ve arki kelimelerinden oluşur. Tek kişinin yönetimi anlamına gelir. Monarşi, tek bir kişinin iktidar olduğu ve yönetimin tek başına gerçekleştirildiği siyasal sistemdir. Monarşi tarihsel sürece baktığımız zaman bütün toplumlarda yer almıştır. Hükümdarlık yetkisinin tanrıdan alındığı ve kutsal olduğu inanışı var olmuştur. Monarşi türlere ayrılır. Mutlak ve meşruti monarşi şeklinde bugün iki çeşit monarşi türü vardır. Mutlak monarşi, yönetimin tek bir kişide olduğu ve yetkilerin sınırlandırılmadığı monarşi şeklidir. Meşruti monarşi ise mutlak monarşinin dezavantajlarının ortadan kaldırılması amacı ile hükümdarın yanında meclisin de karar alabildiği monarşi şeklidir. Özellikle 19. yüzyılda monarşi meşruti monarşiye geçmiştir. Monarşi bir hükümdarın devlet başkanı olduğu bir yönetim biçimidir. Bu hükümdar, Türkçede han, kağan, hakan ile başka dillerden geçmiş kral, imparator, şah, padişah, prens, emir gibi çeşitli adlar alabilir. Bir monarşiyi diğer yönetim biçimlerinden ayıran en önemli özellik, devlet başkanının bu yetkiyi yaşamı boyunca elinde bulundurmasıdır. Cumhuriyetlerde ise devlet başkanı seçimle işbaşına gelir. “Monarşi” sözcüğü Türkçeye Fransızca "Monarchie" kelimesinden girmiştir. Monarchie kelimesi ise Yunanca “tek şef” anlamına gelen "Monos Archein" kelimelerinden türemiştir. O halde monarşi, etimolojik olarak, “tek kişinin yönetimi” anlamına gelmektedir. Birçok ülkede toplumsal ve siyasal gelişim, özellikle 18. yy. sonlarında, meşrutî adı verilen yeni bir tür monarşinin doğmasına yol açtı. Bu monarşi tipinde hükümdarın yetkileri, yazılı bir Anayasa ile tanımlanmış ve sınırlanmıştır. Bu monarşi genellikle parlamenterdir ve demokrasiye pek yakın olabilir: Kral devletin simgesi olarak kalır, ancak yürütme yetkisini bir hükümete bırakır; hükümet de halk tarafından seçilmiş bir millet meclisinin kararlarına uymaya zorunludur. Hollanda, Danimarka, Birleşik Krallık, Japonya, İsveç ve Belçika'da durum böyledir. Meşrutiyet veya Anayasal Monarşi, hükümdarın yetkilerinin anayasa ve halkoyuyla seçilen meclis tarafından kısıtlandığı yönetim biçimine denir. Meşrutiyet, bir hükümdarın başkanlığı altında parlamento yönetimine dayanan hükümet biçimidir. Meşrutiyet Osmanlı Devleti’nde anayasa (Kanun-ı Esasi) ve parlamenter rejim (Meclis-i Mebusan) tartışmaları 1830'larda başlayıp 1860'larda yoğunlaşmış ve nihayet 23 Aralık 1876'da Meşrutiyet ilan edilmiştir. 1878'de II. Abdülhamit tarafından Meclis kapatılmış ve Anayasa'nın bazı bölümleri askıya alınmış ise de, teorik olarak Meşruti rejimin devam ettiği kabul edilmiştir. 24 Temmuz 1908'de yapılan ihtilalle Kanun-ı Esasi'nin yeniden yürürlüğe konması İkinci Meşrutiyet döneminin başlangıcı sayılır. Bu dönem Meclis-i Mebusan'ın 11 Nisan 1920'de Mehmed Vahdettin tarafından kapatılmasına kadar sürmüştür.