Türkiye’de televizyonun olmadığı yıllardı. Halkın tek eğlence kaynağı, özellikle de Anadolu kentlerinde radyolar ve de sinemalardı. O radyolar sabahtan akşama kadar evin bir köşesinde müzik çalar, kadınlar da o müzik eşliğinde ev işlerini yaparlardı.
Ara sıra da olsa evin kadını radyonun başına gider cazurtulu ve cuzurtulu bir şekilde frekanslar arasında dolanarak farklı bir kanala geçip daha güzel bir şey dinlemek için uğraş verirdi. Eğer bulamaz ise tekrar eski frekansına döner ve işlerine devam ederdi.
Kentlerde sinemaya gitmek kolaydı da, kasaba ve köylerde bir film izlemek için haftalarca beklemek zorunda kalırdınız. Zira on beş günden önce seyyar sinema köye gelmezdi. Film izlemek için beklemek zorundaydınız, seyyar sinema köye gelecek ve siz film seyredeceksiniz.
Babamın işi nedeni ile bizim bulunduğumuz beldeye sinema on beş günde veya ayda bir gelirdi. Zaten küçücük bir belde idi. Öyle sürekli bir sinemayı seyirci olarak besleyebilecek bir konumda değildi. O nedenle de seyyar sinemanın beldeye gelmesini beklerdik, film izlemek için. Anımsadığım kadarı ile izlediğim ilk film Fakir Baykurt’un romanından uyarlama olan ‘Yılanların Öcü’ filmi olmuştu.
Sonra yıllar geçti, ilk gençlik, hatta ergenlik yıllarımda Aydın’da çeşitli sinemalarda makinistlik dahil bir çok görevlerde bulundum. Hepsinin de nedeni aslında film izleme tutkum olmuştu. Derken televizyonlar çıktı, artık filmler oturma odanıza kadar gelmişti. Oradan izleyebilirdiniz. Sinemalar da, özellikle de Türk Sineması girdiği zor günler nedeni ile film üretemez olmuş, bunun üstüne bir de televizyon sinemanın tahtına kurulunca iyiden iyiye sinemaya gitmez olmuştu toplum.
Bugün sinemaya gidenlerin sayısı o günlere kıyasla yok denecek kadar az. Artık toplum olarak kültürel etkinliklere gitmiyor evimizde oturmayı yeğliyoruz. Elbette bunun çeşitli etkileri var. Teknolojik gelişmeler, sosyalleşmekten uzak bir yaşam biçimi, evde kendini daha güvende hissetme ve benzerleri sayılabilir.
Bir de çocukluktan sinemaya gitme kültürü oluşturulamayınca, yeni nesiller sinemadan, tiyatrodan, kitap okumaktan uzak olarak yetişiyorlar. Sinemanın yeniden popüler olabilmesi ve Aydın gibi küçük bir kentte bile üç dört sinema salonunun birbiri ile rekabet edebilmesi sanırım uzak bir olasılık.
Altmışlı, yetmişli hatta biraz da seksenli yıllar radyolu ve sinemalı günler olarak bizim kuşağın anıları arasında kaldı. Bugünkü kuşağın ve gelecek kuşağın anılarında olamayacak anılar…