Elini uzatır. yarı açık gözlerinden bakar aşağıdan yukarı. Kaç zamandır buraya ait olmanın savaşını nihayet kazanmıştır. Sırtını duvara güvenle yaslar. Ne çok temizdir yukarıdan bakanlar. Diye geçirir içinden. Elini ısrarla ve hiç çekmeden uzatır. Hiç aklınıza getirmeseniz de beni. Hayatınızda hep kirli bir elim olacak. Temiz olmadığınızı hatırlatacak durmadan. Bu köşe başında her sabah beni geçip giderken. Leke kalacak uzattığım elimden size. Elini uzatır. Lekelerin ısrarıdır kir. Israrla uzatır. Bozuk paralar çoğalır avucunda.
Tanrım kaçır beni
Bir bütün olarak hiçbir anlam birlikteliği oluşturmayacak kitaplar arasına gömülmüş sorular çözüyordu. Sol bileğindeki saat durmadan işliyordu. Sıkıştığı her sorunun çözümünden önce ensesini kaşıyor. Saçlarını düzeltiyordu. Uzun koşunun kaçıncı kilometresinde olduğundan habersiz kendine gelecek düşlüyordu.
Tanrım her sorunun cevabı var mıdır?
Ağzınızda yeni içtiğiniz çayın kekremsi tadı. Dişleriniz biraz daha sarı. Ayak üstü konuşuyorsunuz hep. Oturmak üşütüyor. Ürkütüyor. Boyunuzun kısalması. Ya da masaya diz çöker gibi olmanız, sizinle boy ölçüşmesi masanın. Sinirinize dokunuyor. Bütün kurduğunuz öykü çöküyor hissediyorsunuz. Oysa boyunuz tamı tamına bir seksen küsür. Anlatırken bozuyorsunuz cümleleri bozuluyorsunuz. Dik durun. Göbek içeri. Omuzlar dışarı. Çivinin deldiği duvara bakın. Bıraktığı ize. Farkında mısınız ilk cümlenizin ne olduğunun. Neresinden girdiğinizin oyna. Tüm her şey sizin için. Size ayarlı saatler. Sevinin…
Tanrım çay en güzel demli mi içilir.
birazdan gün doğacak. Yaşlı bilge üfleyecek elinde tuttuğu boruyu. Nehrin kenarına nergis toplamaya inen çocuk kendine tutulacak. Su yüzüne coşacak. Köpüğü bol kahvesinden bir yudum alacak evine dönen adam. Esneyen esnaf taburesine biraz daha yayılacak. Kasap sırtını yoklayacak kurbanının. Anne evde etli dolma yapacak. Çocuk kendinden kurtulduğunda su dindiğinde adam kahvesini tükettiğinde kasap kurbanı kestiğinde kadın dolmasını bitirdiğinde yeni bir yürüyüş başlayacak.
Tanrım bu koşu nereye
Hep kabına sığmayan bir hali vardı. Olduğundan fazlaydı hep. Sözlerinin anlamlarını tartmadan konuşmak dağdan düşmüş hissi verse de sözcüklerinin içine gizlediği bir kalbi vardı. Dağınıktı hep . Hep uykulu. Bilgisayar ekranından bakar gibi bakardı karşısındakinin yüne. Gözlükleriyse bir kat daha görünmez kılardı gözünü. Hiçbir vakit zamanında derste olamadı. Ve hiç tam bir öğrenci değildi. Yine de daha söylenmemiş onlarca cümlesi vardı. Konuşurken susturduğu.
Tanrım orda da okul var mı?
böyle bir şeydir aslında yaşamak dediğin... başında iki damla mürekkep damlasıyla dolaştırır yıllarca seni...
yazmaksa kanamaktır taa baştan...
bazen asıl hikaye hayata dahil edilmeyen yerde yaşanır..
Tanrım kalp nasılda benziyor kuyuya…