Baharın son demlerini yaşamaktayız. Mayıs ayının da üçüncü haftasına geldik. Şunun şurasında yaza ne kaldı, bir iki hafta sonrası yaz. Üşüyoruz, donuyoruz derken, bir de bakmışsınız yanıyoruz demeye başlayacağız.
Baharın bu son günlerinde istedim ki biraz gülelim. İçinde bulunduğumuz ekonomik ve siyasi sıkıntıları bir kenara atalım ve üzerimizdeki gerginliği bir nebze de olsa azaltıp gevşeyelim istedim. Bunun için de birkaç Bektaşi fıkrasını aklıma geldi ve onları sizlerle de paylaşmak isterim.
BÜYÜK İŞLER
Bektaşi’nin ticarete atılacağı bir dönemde 1 milyara ihtiyacı vardır. Camiye gider ve başlar dua etmeye:
- "Allah’ım bana 1 milyar ticarete atılacağım..."
- "Allah’ım bana 1 milyar ticaret yapacağım..." Hemen yanındaki dilenci:
- "Allah’ım bana 1 milyon ekmek parası..." Bunu duyan Bektaşi hemen çıkarır 1 milyonu verir ve:
- "Şimdi defol git, gözüme gözükme, böyle ufak işlerle Allah`ı meşgul etme... Kör müsün burada büyük işlerle uğraşıyoruz..."
SEN NE İŞE YARADIN?
Bektaşi ile Hacı Osmanlı, zamanında ramazanda içki içerken yakalanırlar. Kadı yaptıklarının cezasının ne olduğunu bilip bilmediklerini sorar bunlara. Hacı af diler "şeytana uyduk kadı efendi", der ve Hancı’ya idam cezası verir. Bektaşi’ye sıra gelir ve der ki "Kadı efendi ben gayri-Müslüm’üm, bana oruç farz değildir." Kadı Bektaşi’yi serbest bırakır. Bektaşi kadıya sorar "kadı efendi ben de şehadet getirsem, Müslüman olsam, arkadaşımı da bağışlar mısın?" Kadı efendi düşünür "gavuru Müslüman yapmanın ona sağlayacağı sevabı hesap eder ve Hacıyı da affeder.
Kadının huzurundan ayrıldıktan sonra hacı şaşırarak Bektaşi’ye sorar:
- "Sen ne biçim adamsın be, bir dinli oluyorsun bir dinsiz, sende iman yok mu bire münafık?" deyip azarlar.
Bektaşi de - "Gavur oldum kendimi, Müslüman oldum seni kurtardım be. Peki, sen ne işe yaradın?"
ÜZÜM SUYU
Sultan Abdülmecid bir gün Boğaziçi'nde büyük bir bağın tam ortasındaki köşkünde oturan bir Bektaşi babasını ziyarete gitmiş. Bektaşi, o gün komşu bağdaki bir arkadaşını ziyarete gitmiş. O dönünceye kadar padişah bağın her tarafını dolaşmış. Bektaşi dönünce karşılıklı konuşmaya başlamışlar.
"Erenler bağın maşallah çok büyük. Üzümünü ne yapıyorsun?"
"Müritlerle ve canlarla birlikte yeriz Sultanım."
"Buradaki üzüm yemekle biter mi?"
"Yemediğimizi de sıkıp fıçılara basar, suyunu içeriz!"
"Peki ama sıkılmış üzüm şarap olmaz mı?"
"Vallahi Sultanım, biz üzümü sıkıp fıçılara basarız. Allah ne isterse o olur. Üst tarafına karışmak haddimize mi?"