İnsanın sevdikleri ne kadar uzun yaşarsa yaşasın yine de kısadır. Çünkü paylaşılacak yarım kalmış onlarca şey kalmıştır. Yarım kalan sohbetler, gidilmeyen yerler, kavuşamayan kollar, yatılmayan dizler vardır. Daha yenilecek yemekler, tutulacak eller, silinecek yaşlar vardır. Sevdiğiniz insanlar ne kadar uzun yaşarsa yaşasınlar onları kaybettiğinizde içinizde mutlaka bir kimsesizlik çöker. Hayatımız devam ederken birçok sevdiklerimizi hayat koparıyor bizlerden. Nice çınarlar devriliyor ve kayboluyor hayatımızdan. Yaşamak güzel olduğu kadar da acı oluyor bizlere o zaman.

Ölüm işte ne belli durağı var,ne de belli bir zamanı var. Zamansızca, dur duraksızca çat kapı geliyor. Giderken de tüm kapıları kapatıyor.
Pazar sabahı gün içinde bir çok şey yapmayı planlarken gelen acı bir telefonla babaannem seni kaybettiğimi öğrendim. Lafı kimseden esirgemez kimseye minnet etmezdi, biraz hırçın biraz aksi ama dobraydı. O gür sesi bulunduğu yeri inletirdi. Muhabbet etmeyi severdi çünkü o insanları severdi. Anlatırdın uzun uzun geçmişi kim bilir ne fırtınalar koptu hayatında.. Son gün birşey daha öğrettin gitmeden önce İnsanın ölüme karşı çaresizliği... Nasıl! Neden! Niçin! diyemiyor insan.. Çünkü Allah’tan geldik Allah’a gideceğiz takdiri ilahi. Sözün bittiği yer…

Şimdi Rabbine kavuştun. Şu an en sevdiklerinle yan yana yatıyorsun. Annen, baban, dedem, akrabaların yan yanasınız. Nasıl ki sen bize hep dua ediyordun, şimdi de biz sana ediyoruz dua. Nasıl ki bizler seni ziyarete geldiğimizde ellerini açıp dua ederek karşıladıysan, bizler de senin kabrine ellerimizi açıp dua ederek geldik. Yalan dünyadan göçüp gittin ama gerçek dünyada mekanın cennet olsun Rabbim seni orda huzura kavuştursun canım babaannem.