İnsan düşündüğü gibi yaşamalı, yaşadığı gibi düşünmeli.
Evet, insan nasıl düşünüyor, neye inanıyor, neleri savunuyorsa yaşamında da bunların emareleri, işaretler olmalı. Hatta yaşamı tamamen düşündükleri ve inandıkları doğrultusunda olmalı.
Bir insan düşündüğü gibi yaşayamıyor, yaşamı düşüncelerini yansıtamıyorsa bunun iki nedeni vardır. Ya düşüncelerini yaşamda uygulama şansı yoktur, ya da düşündüklerini uygulayabilecek cesareti ve dürüstlüğü.
İnancımızın öğretilerine baktığımızda da böyle değil mi?
Yeryüzündeki ilahi dinler arasında değişime uğramamış tek din olan İslamiyet’in kutsal kitabında ne diyor?
“Şirk koşmayacaksın.
Öldürmeyeceksin.
Çalmayacaksın.
Yalan söylemeyeceksin.
İftira atmayacaksın.
Adaletsizlik yapmayacaksın.
Rüşvet almayacaksın-vermeyeceksin.
Adam kayırmayacaksın.
Gösteriş yapmayacaksın.
Kin tutmayacaksın.
Yetime-öksüze zulüm etmeyeceksin.
Kötü söz konuşmayacaksın.
Haset etmeyeceksin.
Emanete hıyanet etmeyeceksin.
Cimri de savurgan da olmayacaksın.
Yeryüzünde bozgunculuk yapmayacaksın.
Ölçüde-tartıda hile yapmayacaksın.
Doğmamış çocuğu öldürmeyeceksin.
Zina yapmayacaksın.
İçki içmeyeceksin.
Kumar oynamayacaksın.
Büyü, fal, sihir yapmayacaksın.
Faiz almayacak, vermeyeceksin.
Ana-babaya kötü davranmayacaksın.
Köle, cariye yapmayacaksın.
Zorla din dayatmayacaksın.”
Şimdi düşünün bakalım; bunların ne kadarına uyabiliyor ve yaşamımızı bunlara göre yön verebiliyoruz?
Hangimiz inançlarımız doğrultusunda yaşıyoruz?
O nedenledir ki, ya göründüğü gibi olacak insan, ya da olduğu gibi görünecek. Bunun ötesi kendimizi kandırmaktan öte bir şey değildir.