Korona günleri aşağısı sakal-yukarısı bıyık sözündeki gibi; dışarı çıksan bir türlü, çıkmasan bir başka, her iki durumda da sıkıntı. Günlerdir evden dışarı çıkamayan 65 yaş ve üzeri ile kronik rahatsızlıkları olanlar biran önce bu günlerin geçmesini ve arkadaşları, dostları ile hasret gidermek için can atıyor. Diğer yandan son karara göre 20 yaş üzerinde olan ve işinin gücünün başında olmak zorunda olan, bu salgında işe gitmek zorunda olanlar düşleri bir başka. Yani başta da ifade ettiğim gibi; aşağısı saka, yukarısı bıyık.
Elbet bugünler de geçecek, dünya bunun gibi neleri görmedi ve neleri atlatmadı ki; bu Kovit-19 belasını da atlatacak. Ancak biraz zaman alıyor ve biraz da biz bireylerin daha özenli ve kurallara uymaya özen göstermesi gerekiyor.
Örneğin Ege Sahilleri’nin belediye başkanları “Gelmeyin, bizim sağlık kapasitemiz büyük nüfusları kaldırabilecek durumda değil” diye yazlıkçılara çağrıda bulunmuş olmasına karşın iki günde sadece Bodrum’a 125 bin kişinin akın etmesi özensizlik ve umursamazlık. Ne olur evinizde dursanız. Yazlığa gittiğinizde her gün denize gireceğinizi mi sanıyorsunuz? Elbette değil, ama gidiyorlar işte. Belki de kaçmaya çalışıyorlar. Cuma akşamı büyükşehirlere giriş çıkışların yasaklanmasından sonra İstanbul’dan Anadolu’ya doğru akının başka ne anlamı olabilir ki?
İnsanımız şunu unutmamalı, siz bulunduğunuz şehri terk ederek virüsten kurtulmuş olmuyorsanız. Ayrıca gittiğiniz yerde de bu virüs belası var; olmasa bile sizinle birlikte o yazlığa gelen binlerin içinde birinde virüsün olması sizin de virüsü yakalanmanız anlamına geliyor. O halde oturun oturduğunuz yerde.
BAZI İŞ ALANLARI YOK OLACAK
Bir zamanlar çokça dilimize dolanan bir söz vardı; ‘hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ diye. Evet bu koronavirüs belasından sonra da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Dünya yeniden şekillenecek, yeniden yapılanacak, gençlerin ifadesi ile dünya bu virüs ile yeniden formatlanacak. Fabrika ayarlarına dönmek diye bir şey yok, her şey sil baştan yeniden şekillenecek.
Bu konuda Öğretim Görevlisi Dr. Levent Sümer “korona virüs sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Belki de bu dönüşüm dünyada yeni bir çağın başlangıcı olacak. Bu yılı atlatabilenler ancak 1-2 yıllık bir zaman diliminde toparlanabilecektir. Büyük plazalar belki yerlerini paylaşım esaslı sanal ofislere bırakacak. Tüm bu süreçler bazı mevcut iş alanlarını yok ederken beraberinde yeni iş alanları oluşturacak” diyor.
Sümer bazı öngörülerde de bulunuyor yarınla ilgili. Onlardan biri de koronavirüs salgınından daha çok etkilenecek ülkeler konusunda. Bu konuda “Teknolojinin ilerlemesiyle tüm dünya birbirine bağlı. Ancak bu gibi kriz ortamlarında insanların aradıkları temel ihtiyaçlar; sağlıklarını koruyabilme ve gıda ihtiyacını sağlayabilmedir. Tarım ve hayvancılık alanlarında kendi kendine yetebilen, teknolojisi ilerlemiş, sağlık sistemleri oturmuş, sosyal devlet anlayışını uygulayabilen ve bu gibi kriz durumlarında kullanabilecekleri rezervleri olan (Norveç Varlık Fonu gibi) ülkeler diğer ülkelere göre daha şanslı. Bu çerçeveden sağlık sistemi sürekli tartışılan ABD, nüfusunun refah seviyesini koruyup geliştirebilmek için her yıl yüzde 6-7nin üzerinde büyümek zorunda olan Çin, Brexitle bir arayış içerisinde olan Birleşik Krallık, ekonomisi petrol ve doğalgaz fiyatlarına bağlı olan Rusya ve Körfez ülkeleri, turizm gelirleri ilk sıralarda yer alan İspanya, İtalya, Fransa, Türkiye ve Yunanistan en çok etkilenecek ülkeler arasında olacaktır” öngörüsünde bulunuyor. Dikkat edildiği gibi Türkiye de bugünkü durumda en fazla etkilenecek ülkeler arasında bulunuyor.
İtalya’yı yalnız bırakan ve beklediği yardımlara yapmaması nedeni ile tartışalan Avrupa Birliği’nin de sorgulanacağını ifade eden Sümer; ülkelerin izlemesi gereken politikalar konusunda ise görüşleri şöyle:
“Şu aşamada ülkelerin vatandaşlarını gerek fizik ve moral açısından gerekse finansal açıdan ayakta tutacak adımları atması gerek. Yani süreç insan odaklı yürütülmelidir. İşsizliğin artmaması ve üretimin devam etmesi için ilk etapta öncelikli ihtiyaç olan ürünlerde iç tüketim odaklı bir politika benimsenebilir. Orta ve uzun vadede kalıcı çözüm ise gerek devletlerin gerekse şirket ve bireylerin aşırı borçlanmaktan vazgeçerek üretim-tüketim dengesini gözetmesi, paylaşım ekonomisine değer vermesi, empati duygusunun gelişmesi, ülkeler, toplumlar ve bireylerin gelir dağılımları arasındaki uçurumu kaldırması, ortaklık mefhumunun sadece toplumsal bir hareket olarak değil aynı zamanda bir iş ve hayat kültürü olarak benimsemesi ve tüketici toplumdan üretici topluma geçmesi ile mümkün olacaktır”
Bu tespit de gösteriyor ki, Türkiye gibi tüketim odaklı büyüyen ülkelerin önümüzdeki süreçte, yani koronavirüs sonrası süreçte üretim toplumuna geçmesi gerekiyor. Ayrıca toplum katmanları arasındaki gelir adaletsizliğinin ortadan kaldırılarak daha adil bir gelir dağılımı sisteminin oluşturulması zorunluluğu var. Bunlar yapıldığında ise gelecek daha güzel günler bizim olacaktır.
Yine Öğretim Üyesi Dr. Sümer’in tespitleri arasında bazı iş alanlarının sona ereceği, bunun yerine yeni iş alanların açılacağı saptaması var.
Onlardan en belirgin olanı da yakın gelecekte globalleşmenin uzunca bir süre tersine döneceği ve dijitalleşmenin daha hızlı bir şekilde gerçekleşeceği.
Bir başka saptama da; Dijital para birimleri, finansal teknolojiler, sonu tech olan birçok kavram hayatımızda daha da çok yer kaplayacak.
Sorgulanmaya başlanan kapitalizmin çöküşünün kolay olmayacağını ifade eden Sümer; “Hatta virüsün etkisi kısa vadede yok olursa ki temennimiz bu yönde mevcut düzende bir değişiklik olmaz, ileride daha da büyük krizler doğurur.” Öngörüsünde de bulunuyor.
Sonuç olarak koronavirüs günleri bir gün bitecek, ancak yarış hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…