Gazeteciliğe yeni başladığım yıllar. Ülkenin her tarafından toplum ikiye bölünmüş durumda. İki ayrı siyasal görüş birbirleri ile düşman; gördükleri yerde ortam geriliyor, taşlar, sopalar, zaman zaman da silahlar konuşuyor. Anne ve babalar çocuklarını dışarı göndermek istemiyor, eğer evden çıkmışlarsa da dönene dek uykuları kaçıyor.
Peki neden?
Salt siyasal görüşleri birbirinden farklı diye gençler, orta yaşlılar birbirlerine düşman olmuşlar. Öyle bir durum ki, sağcıların oturduğu kahvehanelere solcular, solcuların oturduğu yerlere de sağcılar oturmuyor. Kahvehaneler bölünmüş, sokaklar kurtarılmış, mahalleler kurtarılmış, hatta şehirler kurtarılmış bölge ilan edilmiş. Kimsenin kimseye siyasal olarak tahammülü yok.
Türkiye bu bölünmüşlükten, kardeşin kardeşe düşman olmasından, baba ile oğlun salt siyasal görüşleri farklı diye eve de farklı zamanlarda girip çıkmasından çok çekti. Çok bedeller ödedi, çok canlar yandı. En sonunda da 12 Eylül 1980 darbesi ve 52 gencecik fidan askeri yönetimin emri ile kurulan mahkemelerde yargılanıp idam edildi.
1980 darbesinin üzerinden yirmi yıl geçti, geldiğimiz nokta yetmişli yıllardan pek de farklı görünmüyor. Bir ölçüde sağcılar ile solcular fikirlerini oturup tartışabilseler de, birbirlerinin görüşlerine saygı duysalar da arada bazı puslu havayı sevenler tarafından eski yaraların kaşındığı gözlemleniyor.
Sağcı-solcu bölünmüşlüğünün yarattığı travmaları atlatamadan, o yıllardan ders çıkarmadan yeni bölünme yolları deneniyor. Toplum önceleri dindar-laik diye bölünmek ve birbirine hasım yapılmak istendi ama görünen o ki istenilen bölünme sağlanamadığı için yeni yollar deneniyor.
Bir yandan siyasi partilerin bir kısmı terörist bir kısmı devletini ve milletini düşünen partiler gibi gösterilip tabanda bir ayrıştırma yaratılmaya çalışılıyor. Diğer yandan laiklik ve dindarlık ayrıştırması körüklenmeye çalışılıyor. Olmadı Osmanlıcı-Cumhuriyetçi gibi ipe sapa gelmeyen, dayanağı bile olmayan ayrıştırma yöntemleri deneniyor.
Ayrıştırma ve hasımlaştırma yöntemini benimseyenler, unutmayın ki hepimiz aynı geminin içindeyiz. Eğer gemi batarsa sadece sizin hasımlarınız değil, siz de o gemi ile birlikte batarsınız. Bir yandan birlik ve beraberlik nutukları çekip ardından toplumu ayrıştırmaya çalışma ne size fayda getirir, ne de bu ülkeye.
Artık samimi olalım. Bu ayrıştırma ve ötekileştirme anlayışından vaz geçelim. Gerçekten bu ülkenin birlik ve beraberliğe ve birlikte hareket etmeye gereksinimi var. Kalkınmak ve ilerlemek istiyorsa (samimi bir şekilde) gelin birlik olalım. Gelin bu birlikteliği öncelikle kendi mahallemizden, kendi ilçemizden başlatalım.
Unutmayın biz bugün yapılmak isteyenleri en acı şekli ile yetmişlerde yaşadık…