Yaratılmışlar içinde en hürmete layık olanız: En aklıselim ve en önünü görebilen… Doğum ile ölüm arasındaki jilet kesiğinden de ince olan o çizginin farkında olmak, biraz ağır gelmiyor değil. Uyuşturulmamış bir uzvun ameliyatı gibi kaderimiz. Hangi kertenkele, hazırlık yapıyor canının alınacağı malum ana? Peki ya hangi gül, solacak oluşunu ölümle bağdaştırmakla meşgul?
Kusursuzluk üzere inşa edilen bir bedene yüklenen kusurlu bir ruh: Zaaflarımız, alışkanlıklarımız, huylarımız. Çeşitlilik arz etse de olur olmaz karakterimiz, şu var ki bazı durumlarda haddinden fazla ve yersiz bir aç gözlülük ile sınanabiliyoruz: Bir dağ altın verseler sığmaz avuçlarımıza ve bir dağ altın için çarpar yüreğimiz hunharca.
Çıkarayım artık değil mi ağzımdaki baklayı. Yeterice kafa karıştırıp geveledim durdum belki de. Mevzu bahis olan konumuz şu: Çok okumak çılgınlığı. Okumak eyleminin amacından çıktığı vahim bir hâl... Kitap okumanın faydalarını tek tek sayarak kafa şişirmek istemem lâkin ruh terbiyesine temas etmeden de geçemeyeceğim. Okurken hem yazar ile hasbıhal eder hem de dinleme yetimizi ahlakileştiririz. Yazar, döker içindekileri okura ve bekler sabırla dinlenmeyi. Böyle böyle günümüzün çatışmalarına ve iletişimsizliğine sebep olan dinlemekten acizlik hastalığımız, bir anlamda tedavi olmuş olur.
Haddinden çok kitap okumanın faydadan ziyade zarar getireceği ve böylece okumak eyleminin git gide amacından saptığına inananlardanım. Öyleyse birçokları, elini kitaba sürmezken belli bir kısmın delice kitap okuma ve yeni bir kitaba geçme çılgınlığı neyin göstergesidir?
Şahsım için, okuma eyleminde baş gösteren aşırılığın üç temel sacayağı vardır. İlkini şu şekilde açıklamak mümkün: Durmadan yeni kitaplar satın alıp okumak ve bitirip yeniden kitaplar satın alıp okuyup bitirmek ve yeniden... Bir devir daim hâli belki de. Tam manası ile buradaki oburluk hâlini açıklamak mümkün: Hiç durmadan ‘’alışveriş yapma’’hastalığının "ölene dek okumadık bir kitap bırakmamalıyım" düşüncesi ile izdivacından başka bir şey değil. Pekâlâ, melez bir rahatsızlık da denebilir.
Bir diğer sacayağını açıklayacak en güzel tanım şu herhalde: Aç bitir. Evet, okumaktan gayenin yazarla hasbıhal etmekten çıkıp salt sayfa çevirme eylemine dönmesi hâli. Başka türlü bir manada: Kitabın ön kapağını açan okur ile aynı kitabın arka kapağını kapatan okur arasındaki farksızlık: Zihnî ya da ruhî farksızlık… Buna okumak demekten korkarım lâkin bu vahim durumun kollarına düşmüş olan birey, okumak eylemini layığıyla gerçekleştirdiği konusunda kimseciklere pabuç bırakmayacak zihniyete sahiptir de ayrıca.
Obur seviyesine varan okumak eyleminin üçüncü ve son hâlini açıklamaya gayret edelim. Vitrinde olmak, vitrin yüzü olmak deyimlerini hatırlayalım: Sosyal medyada, iş yerinde ya da okul bahçesinde -yer ve zaman fark etmeksizin- devamlı surette kitaplarla haşır neşir olma durumu… Sayıca az olsa da bu tip bireyler, okuma çılgınlığının en mühim kahramanlarını temsil etmektedirler. Yakın ya da uzak çevre nazarında "falan kişi, çok kitap okur" cümlesinin başına adını yazdırmak isteyenlerin düştüğü bir halden bahsediyorum. Bu hâl içinde olan birey; damgalanmak, tescillenmek, kabullenilmek gibi niyetlerle kitap okumaya ya da kitapla yaşamaya çalışmaktadır. Böylece okumak eyleminden ziyade bir taşımak eylemi ya da bulundurmak hali göze çarpar.
Son söz olarak inandığım bir hakikati kelimelerle şöylece ifade etmek isterim: Hiç kitap okumayanlar, bilmez kitap okumanın kadrini ve çok kitap okuyanlar anlamaz kitapsızlıktaki yalancı huzurun mertebesini