"Acıyı hep hak etmeyenler yaşar, acıyı yaşatanlar ise zerre acı çekmeyeceklerini sanırlar.
Minicik bedenleri ve içindeki o minicik kalpleri ezip geçmek insanlıktan yoksun olmanın kaçıncı seviyesi? Zalimlerin bilmem kaçıncı çeşidinin yaptığı, kaçıncı zalimlik bu? Zalimlik az kalır bu vahşeti tarife. Vahşet! Evet bu tam bir vahşet değil de ne? Bir insanın vicdanı nasıl bu raddeye gelir. Kör olmuş vicdanlar yüzünden dalları kırılan kaçıncı çiçek bu?
Bir vahşetin başrolünde olmayı nasıl heves eder bir insan, nasıl, nasıl, nasıl?
Vicdanlar bir kenara konmuş, hatta 'Vicdan da ne ola ki?' diye sorulur olmuş ve en önemli şey unutulmuş:"İLAHİ ADALET". Bırakın yaptıklarının, yaşattıklarının yanlarına kâr kalacağını sansınlar. Bu dünyanın bir de öbür tarafı, gerçek olanı var. Zerre kadar iyiliğin de zerre kadar kötülüğünde karşılığının verileceği ahiret yurdu, mahkemelerin en adaletlisi 'Mahkeme-i Kübrâ' var. Allah, zalimleri, can yakanları, kalbinde zerre vicdan kalmamış olanları ıslah eylesin. Sözün bittiği yer burası.
Melek olmuş meleklerim siz rahat olun sizin hakkınızı en adaletli hakim savunacak. Dünya denen şu yerde hâlâ nefes alan meleklerim sizler de önce Allah'a, sonra bizlere emanetiniz.
Affan Dede’ye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var, ne adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.
Hiçbir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.
Bu bahar havası, bu bahçe;
Havuzda su şırıl şırıldır.
Uçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!
Cahit Sıktı Tarancı"