Rivayete göre konuşmaya başlamadan şarkı söylemeye başladı insanoğlu. Ağaçların hışırtısıyla, rüzgarın uğultusuyla başlayan müzik; çağlar atlayarak geldi günümüze. Bir ifade biçimi oldu çoğu zaman. Boş kovanların yontulmasıyla ortaya çıkan ağız kopuzu, savaşın karşıtı oldu. Siyahilerin köleliğe başkaldırmasıyla oluştu cazz ve blues. Kimi zaman tanrıya yakınlaşmak, günahlardan arınmak için yapıldı. Müzik, insanın; insan müziğin aynası oldu. Ruhu besledi, tedavi etti. Kaygılarımızı alıp yerine sanatı koydu. Çağlarca gelişti, değişti, birikti. Değişmeyen en önemli şey müziğin çağlardır bizimle oluşu oldu ve değişen en önemli şey ise müziğin günümüzde geldiği nokta oldu.
Bugün ki köşe yazımda bu denli önemli olan müziğin yaratıcılarına verilen değerden söz etmek istiyorum. Genel Türk aile yapısının söylemi olan “Hobi olarak yap” sözünün altında yatan çok şey var. Neden müziği hobi olarak yapmamız gerektiği söyleniyor? Çünkü müzikte kaygı var. Müzikteki bu kaygının ise birçok dinamiği var. Türkiye’de yetişen binlerce genç müzisyen ise bu kaygı içinde yaşıyor.
Yaşadığımız toplumun çoğunluğu, müziği yalnızca bir eğlence aracı olarak görüyor. Elbette müzik bir eğlence aracı ancak bununla sınırlı değil, bunlardan en önemlisi ise müziğin sanatın en önemli parçalarından biri olması. Müzik yalnızca eğlence aracı olarak görüldüğünde maddi kaygılar yaşanıyor. Müzisyenleri sömürmek isteyen bir takım işletme sahipleri doğuyor, işletme sahipleri için asıl olan müzisyenlerinin işletmelerine ne kadar kişi getirebildiği oluyor. Toplumumuzun ise dinleyecekleri müzik ürününü seçerken gözettikleri kriterler içler acısı. "kullan at” müzikler ile müziği sadece eğlence aracından öteye götüremiyor. Bu durum, yalnızca para kazanmak isteyen müzisyenler için çok fazla sorun olmasa da; üreten, yazan, ortaya yeni işler çıkarmak isteyen müzisyenler için hayli zorlu bir durum oluyor. İşletme sahibi, toplumun sevdiği “kullan at” müzikleri, işletmelerine müşteri toplayabilmek amacıyla dayatıyor. Müzisyenlerin bir kısmı maddi kaygılar içerisinde olduğu için, “kullan at” müzikler yapma yoluna gidiyor, kimisi ise sanatını icra etmek için bu tarz müzikleri tercih etmeyerek müzik piyasasının içerisinde kayboluyor. Müziğin kalitesi düşüyor. Günümüzde müzik hiçbir sanat kaygısı taşımayan kısır bir döngü içerisinde yalpalanıp duruyor. Müzisyene, müziğe en önemlisi sanata değer verilmiyor. Kısır döngü işte bu değersizlikle başlıyor. Sanatını yapmak isteyene maddi manevi bir imkan tanınmıyor. Yaşadığımız ülkede neredeyse her 3 gençten 1’i yurt dışında yaşamaya yöneliyor, sanatla ilgilenenler ise bunu daha yüksek oranla tercih ediyor, sebebi ise Türkiye'de değer görmemek.
Maddi kaygılar içerisinde yüzen, hiçbir güvencesi olmayan, işletme sahiplerinin sömürücülüğü içerisinde olunan, “hobi olarak yap” cümlesinden öteye gidilemeyen bu ülkede zor ve gariptir müzisyen olmak.
Ne mutlu, yapabilene.