Türkiye’de ya da Türkiye’nin herhangi bir kentinde hangi konuya el atsanız tam bir keşmekeş, tam bir karmaşa ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Hemen hemen her alanda aynı durum karşınıza çıkıyor. Şöyle “Bu alanda çok iyiyiz” dediğimiz bir konu bulamazsınız.
Aydın’ın Efeler ilçesini ele alalım. Her geçen gün büyüyor, her geçen gün daha bir nüfusu artıyor. Aldığı dış göç ve iklimsel olarak başka illere göre daha avantajlı bir il olması nedeni ile Aydın göç almaya, hatta emeklilerin yerleşmeyi, emekliliklerini geçirmeyi planladıkları il oluyor. İlin de en büyük ilçesi olan Merkez ilçesi yani Efeler ilçesi bu göçlerden en fazla nasibini alan bir ilçe konumunda.
İstatistiksel verilere baktığımızda Efeler ilçesinde her iki kişiye bir otomobil düşüyor, ancak kentin ana arterleri bu otomobil sayısını kaldıracak düzeyde değil. Otopark konusuna geldiğinizde de durum aynı. Her iki kişiye bir otomobil düşen kentte otopark sorunu büyük bir sorun. Hele kenti merkezi, çarşısında var olan bir iki otopark mevcut talebi karşılamaktan uzak ve sonuç olarak cadde ve bulvarlarda yol kenarları sokaklar otomobilden geçilmiyor, zaman zaman yayalara bile yürüyecek kaldırım kalmıyor.
Kentin ana arterlerinin alternatifsizliği ve yol kenarlarını otopark olarak kullanmanın sonucu şehir içi trafik tam bir arapsaçına dönüşmüş durumda. Bundan 15-20 yıl önce otopark sorununa ve trafik sorununa değindiğimde “Trafik sorunu çözülünce Aydın’ın sorunları çözülecek mi” diye tepkiler almıştım. Ogün bu sorunun çözümü için adım atılmış olsaydı geldiğimiz nokta bu olmaz ve bugün bu sorunu yazıyor olmazdık. Kaldı ki bir sorunun çözümünden başlamak gerek sorunlar yumağını çözüme kavuşturmak için.
Kentsel sorunları bir kenara bırakıp kırsalın sorunlarına bakacak olursak eğer, orada da üretilen para etmiyor, üretici yoksulluk sınırının altında geçimini sağlamak, yaşamını sürdürmek zorunda kalıyor. Doğal olarak köyde çiftçilik ile geçimini sağlayamayan gençler kentlere göçüyor ve işsizlik ile birlikte kentlerin sorunları da artışa geçiyor.
Önceki gün bir televizyon kanalında gül üreticileri ile yapılan bir söyleşiyi seyrettim. Orada üretici diyor ki, “Gül para ediyor diye herkes gül yetiştirmeye başladı ve gül artık eskisi gibi para etmez oldu”
Bu ne demek? Türkiye’de bir üretim planlaması yok demek. Sözde beş yıllık planlar yapılıyor ama üretici ile üretim ile ilgili herhangi bir planlama ortada yok. Kimin canı ne isterse, bugün ne para ediyorsa herkes onu yetiştirmeye çalışıyor ki, bu da çiftçinin yeterince ve düzenli olarak para kazanmasını sağlamıyor.
Çiftçi ürününü tarlaya ekiyor ama ne kazanacağını, zarar edip etmeyeceğini bilemiyor. Ne girdi maliyetleri yerinde duruyor, ne de ürettiği ürünü bir yıl önce sattığı fiyattan satma olanağı bulabiliyor. Tam bir plansızlık hüküm sürüp gidiyor.
Kısacası Türkiye’de sorun plansızlığın plan olduğu bir durum yaşıyoruz.
Planlı plansızlık yani…