Bir haftayı aşkın bir süredir Aydın gündeminde bir kadına bir erkek tarafından atılan omuz.
Aslında o atılan omuz, ya da bir omuz darbesi ile kenara itilmek istenen kadın değil, Aydın Halkı, Aydın seçmedi.
Aslında o omuz darbesi iki seçim kaybetmiş olmanın verdiği hazımsızlığın dışa vurumu.
Hadi omuz atanı anladık; diyelim ki, hazımsızlığın dışa vurumu. Be kardeşim durup dururken sanan ne oluyor. Sen ne diye karışıyorsun iki kişinin arasındaki olaya. Evet Bekir Kuvvet Erim, Nazilli’den beri gelmezsin, ne demeye kırk yılda bir geldiğin AKP Efeler İlçe Başkanlığından konuya müdahil oluyorsun? Hem de bir kadına karşı söylenmeyecek sözleri söylüyorsun.
Ne demişsin öyle AKP Efeler İlçe Başkanlığında sen?
“Ben Mustafa Savaş’ın yerinde olsaydım, o kadına tekme tokat girer ayağımın altına alırdım. Dua etsin orada ben yoktum”
Bu sözler bile senin ne olduğunu ve ne olamayacağının kanıtı gibi. Bulunduğu yeri doldurmaktan çok o yerden güç almaya çalışır gibisin. Ama sen de haklısın koskoca AKP içinde, bir milyon nüfuslu Aydın ilinde seni milletvekili yaptılar.
Gazete Aydın’daki Hasan Kadife’nin haberinde AKP Efeler İlçe Binasında bu sözleri sarf ettikten sonra bazı kadın partililerin bile sinin bu sözlerini tasvip etmeyerek homurdanıyor.
Partiye zarar verdiğinin bile farkında olamayacak kadar mı aymazsın? Neyse ki, seni o salondan dışarı çıkaran biri çıkıyor, tıpkı senin gibi yeni milletvekili Rıza Posacı tarafından salon dışına alınıyorsun.
Yine o salondu bulunan Milletvekili Rıza Posacı’nın senin bu sözlerine “Bu tür ifadeler parti teşkilatımızı ve bizleri zor durumda bırakır. Daha dikkatli bir üslupla konuşalım. Konuşmanız partimizin kadına bakış açısına da uygun değil, bizi yıpratır” dediği belirtiliyor.
Sayın Posacı ne kadar haklı. Bu sözler senin nasıl bir insan olduğunu ortaya koyduğu gibi, partin AKP’ye de ne denli zarar verdiğinin farkında bile olamayacak kadar güç sarhoşu olmuşa benzersin. Sen neymişsin be vekil?
Bak sayın vekil, Nazım Hikmet kadın ile ilgili ne yazmış.
“hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş legenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.
hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını bastın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...
hoş geldin kadınım benim hoş geldin”