Önce görüyoruz, sonra beğeniyoruz, sonra da ilk iş arkadaşlık teklifi, çıkma teklifi ve sonrası eğer uzun soluklu bir flört dönemi yaşanmış ise evlilik teklifi ve sonrası bir ömür birlikte yaşamaya atılan adım.
Başlangıçta her şey güzel; görmüşsün, beğenmişsin. Kılığı ile, kıyafeti ile, oturup kalkması, toplum içerisindeki davranışları ile beğenip arkadaş olmuş, flört etmiş, evlenme yoluna girmişsin ama ne hikmet ise o noktadan sonra işler değişmeye başlıyor.
Ne mi oluyor?
Erkek başlıyor, şunu giyme, bunu giyme, şununla konuşma, bununla konuşma, şuraya gitme, buraya gitme gibi sınırlamalar getirmeye. Oysa sen bunları arkadaşlık teklifi yaptığında, flört ettiğinde, evlenme teklifi yaptığında, nişandan önce, nikahtan önce de biliyordun.
Şimdi ne değişti?
Sen o kızın yaşam şekline karışma hakkını nereden aldın?
Nişanlandın, ya da nikahlandın diye onun üzerinde kesin tahakküm kurma hakkını nereden alıyorsun?
Aslında ikiniz de eşit birer birey değil misiniz?
Niye sevdiğiniz insanın yaşam biçimine müdahale ediyor, onun özel alanına müdahalede bulunuyorsunuz?
Parmağınıza yüzüğü taktınız diye onun üzerinde her türlü tasarruf sizde olduğunu mu sanıyorsunuz? Yoksa kendinize olan öz güvensizliğiniz mi ortaya çıkıyor?
Nikah defterine atılan imza ile birlikte kendinize hayat arkadaşı yerine kul köle aldığınızı mı sanıyorsunuz?
Her bireyin kendi özel alanı vardır. Kimsenin dokunmaması gereken ve kendi özgür iradesi ile hiçbir baskı olmaksızın yaşayabileceği bir özel alan. Bu alan üzerinde ne arkadaşın, ne nişanlının, ne de eşin tasarrufu hakkı yoktur. O hak sadece ve sadece bireyin kendisine aittir.
İşte bu durumu kavrayabildiğimiz zaman eşler arasındaki anlaşmazlıklar, eşler arasındaki baskı, şiddet ortadan kalkacaktır. Unutmayın, saygı gösterdiğiniz kadar saygı görürsünüz.