Bu yazdıklarım, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve ekibine yönelik operasyonla ilgili değildir. Operasyonun neresinde durmamız gerektiğine dair bilgi paylaşımıdır. 

Ana akım medya ve sosyal medyadan duyduğunuz her haber için “inanç sisteminizi” devre dışı bırakın. Bilgi edinme ve nasıl görüldüğüne bakmak açısından duyarsız kalamayız. Ancak demokratik sistemde adaletin tecelli edeceğine güvenmek tek sığınak olabilir. Önünde sonunda iş gelip hayatın gerçekliğiyle yerine oturacak. 
Nasıl mı?
İmamoğlu ile ilgili şu sonuçların dışında bir şey olmayacak:
- Serbest kalır, görevine devam eder.
- Soruşturma kapsamında yer alan “terör” suçlamasıyla ilişkilendirilirse soruşturma geçirdiği için görevinden alınıp yerine kayyum atanabilir.
- “Organize suç örgütü” suçlamasından tutuklanması halinde İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi yerine başkan seçer. 

O halde provokatif sosyal medya paylaşımı ve eylemler yapmak uygar bir davranış olamaz. Kanunlar çerçevesinde yapılacaklardan sonra “siyasi hesaplaşmalar” kaldığı yerden devam etsin. Uygarlık bunu gerektirir. 
Sağduyulu davranmak gerek. Atalarımızın dediği gibi; Duyduklarınızın yarısına inanın!

Sorgulamadan duyduğunuz ve gördüğünüze inanırsanız boş bir hayatın içinden geçiyorsunuz demektir. Size ait olmayan, aklınızla, mantığınızla dâhil olamadığınız bir hayattan bahsediyorum.

“Sorgulamadan hiçbir habere inanmayın” derken bu okuduklarınızı da kastediyorum. Güvendiğiniz bir yazar, düşünür ve lideri de sorgulayın. Mantık terazisine oturtun.

Günümüzde aforizmalar yaygın olarak kullanılıyor. Sosyal medya aracılığıyla hızla yayılıyor. Kendine ait orijinal, etkileyici söylem geliştiremeyenler daha çok kullanıyor aforizmaları... 

BEYİN VE SİLAH TEZATI

Duygu, düşünce ya da ilkeleri kısa ve öz olarak anlatan sözlere “aforizma” diyoruz. Eskilerin kelam-ı kibar (kibarın sözü), batılıların motto dediği özlü söz, vecize...

Misal Franz Kafka’nın, “Beyinlerimiz savaşsın isterdim. Görüyorum ki siz silahsızsınız bayım” sözünü kendine ait gibi kullanan birinin Kafka’nın eserlerinden birini bile okumadığından eminim. Zira bu söz; estetik vurgusu ve zekâ barındırması açısından düşünülüp taşı gediğine koymuş. Bu hazır başucu lafını kullanan kişi kendisinin zeki, rakibinin ise kıt olduğunu imâ etmektedir.

Sosyal medyada gördükleriniz, algılarınızın yanıltıcı biçimde size sunduğu yansımalarıdır. Başta söylediğimiz gibi sorgulamadan inandığınız her haber kişisel ve sosyal felaketiniz olabilir. Her habere inanırsanız, kahramanı size hain olarak gösterebilirler. Tam tersi de olabilir.
Abartmıyorum! 

Kişisel ilişkileriniz ve içinde yaşadığınız sosyal hayatla kurduğunuz bağlar, inandığınız yalan yanlış bir haberle kopabilir. Bu az felaket midir? İnsan sosyal varlıktır. Bu çağda yalnız bırakılmak ağır cezadır.

Yeri gelmişken şu “beyinlerimiz savaşsın isterdim…” sözüne de açıklık getirelim. Hani şu Kafka’ya atfedilen meşhur söz…

Duyanlar itiraf etsin, siz de o sözün Kafka’ya ait olduğuna kesin inandınız değil mi? Kafka’yı hem iyi okuyan biri olarak hem da araştırarak bu sözün ona ait olmadığı sonucuna bizzat ulaştım. Beyin ve silah tam bir tezattır. 

Bu alıntının bir versiyonu, Abby Buchanan Longstreet’in takma adıyla 1886’da yayımladığı romanında yer alıyor. Franz Kafka ise 1883 doğumlu. Romanda şöyle der; “Kan kırmızısı flamasını çocuğun yanaklarından sarkıttı. Ancak Trissilian’ın ruh hali kırılacak ya da direnmeyecekti. Bir zekâ savaşı verilecekti ancak Mavili Çocuk bu gece silahsızdı.”

Gördünüz mü?

Bilmek için okumak, araştırmak gerekir. Gerçek her zaman derinlerdedir. Hayatı genişletmek için zihinsel derinleşmeye ihtiyaç vardır. 

Duyduğunuz her söze, okuduğunuz her habere, gördüğünüz her harekete inanmayın.
 
Gerçek, bir gün bütün yalanların çatladığı yerden sızıp hayatın içine nüfuz edecektir.