Yokken varlığı buram buram hissedilecek birkaç şeyden birinin artık “su” olduğuna usul usul kanaat getirmek zorunda kaldığım günlerden geçiyorum. Ömrümün kalan birkaç senesini geçirmekle mükellef olduğum bu ilçede “bu kadarı da olmaz ama…” diyecek ne çok şeye şahit oldum. Bahsi geçen ilginç meseleleri tek tek saymaktan beri kalıp yazıyı yazdığım şu vakitlerde ve suyun yokluğu ile sınanırken aklımı kurcalayan lakin uslu durmayan şu soruyla boğuşmaktayım: Söyler misiniz, ısrarla dile getirilen “su kıtlığı” meselesi ile okul sıralarından aşina olduğumuz “su döngüsü” bahsi birbiri ile çelişmiyor mu?
Tükenmesi muhtemel pek çok şeye olan aşkı ve takıntısı ile tanıdığımız BM, suya olan ilgisi ile de gündem yaratmayı ve gündemde kalmayı şu sıralar pekâlâ başarıyor. Hatta şunu da eklemek icap eder ki BM, 2030 yılı hedeflerini dahi geçtiğimiz günlerde açıkladı. Tamı tamına 17 başlık altında toplanan bu “kutsal hedefler” fazlası ile duygu sömürüsüne maruz bırakacak gibi duruyor, Dünya’nın mahcup fertlerini. E, sormadan edemiyor insan, şu malum soruyu: Mevzu bahis olan 17 madde içinde suya ve onun tükenmesi ihtimaline dair bir şeyler var mı acaba?
BM, tüm dünyaya nispet yaparcasına sunduğu 17 maddeden oluşan bu listede doğrudan su meselesine “amaç 6 ve amaç 14” olmak üzere iki farklı maddede temas ediyor. Az daha detaya inecek olursak, madde 6’nın tam adı şöyle: Temiz Su ve Sanitasyon. Ayrıca madde 14’ün adı ise şu: Sudaki Yaşam. Dünya’nın nüfusu artmakta iken mevcut doğal kaynakların eksildiği bahsi, muhakkak ciddiyete müstahak bir mesele fakat suyun bittiği yahut tükendiği meselesi sandığımızdan çok daha farklı nazarla müstahak. Keza şimdi temas edeceğimiz üzere “su döngüsü” sayesindedir ki; su, asla ama asla dünyadan bir damlacık dahi olsun eksilmemekte… Ama nasıl?
Dünya üzerinde daim surette devam eden bir su döngüsü mevcuttur ya da bir başka ifade ile suyun devir daimî hakimdir, yeryüzü ve gökyüzünde. Su, Güneş’ten aldığı ısı üzere buharlaşır ve gökyüzüne çıkar keza akabinde beklenilen yoğuşma gerçekleştiği vakit su, tekrar yeryüzü ile temas etmiş olur. Velhasıl mantık basittir: Bir yukarı bir aşağı… Böylece tüm Dünya’daki su miktarı ne artar ne eksilir, daima sabit bir oranda kalmaya milyon yıldır devam edegelir…. İşte, buna “evrenin korunumu yasası” adı verilir. Bu demek oluyor ki, BM’nin şefkatli kollarının korunumu olmaksınız su, pekâlâ korunmayı başarıyor. Peki ama BM’nin başını çektiği “su kıtlığı” safsatası da neden?
Kelime cambazlığı yapanların oyununa düşmekten beri durmak zorundayız keza ne mazide ne de şu an için bir “su kıtlığı” söz konusu dahi değildir. Mesele şu ki ve hakikat o ki, insanlık bir “temiz su kıtlığı” ile burun burunadır. Ayık olmak icap eder ki, tüm halkları bir ahtapotcasına sarıp sömüren de Dünya’yı tarumar edip karış karış kirleten de küresel sermayedir. Ve şu da bir gerçek ki temiz suya olan erişim zorluğunu her fırsatta dile getirip haykıran BM, emin olmak gerekir ki, küresel sermayenin maddi ve manevi desteği olmaksızın bir hiç, bir yok, bir aciz…