İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 5 gün önce diplomasının iptalinin ardından terör ve yolsuzluk soruşturması kapsamında gözaltına alınması ve tutuklanması, birden bire ülkenin en önemli gündemi haline geldi.
Ön seçime günler kala önce diploma iptali, ardından gözaltı ve tutuklamalara karşı zamanlama kimilerince manidar bulunsa da CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in çağrısıyla aralarında Aydın’ı da bulunduğu çok sayıdaki ilimizde ‘İmamoğlu Protestoları’nın başlatılması açıkçası ülkede nur topu bir ayrışmanın fitilini de yine ateşledi.
Elbette tüm bu olan bitene ve suçlamalara, yargı süreci devam ettiği için objektif bir sağduyuyla baktığımızda tutuklananın İBB Başkanı İmamoğlu olması nedeniyle ana muhalefetin milli iradenin kelepçelendiği savından da arındırılmış bir şekilde, yani ‘Masumiyet Karinesi’ çerçevesinde bakmamız gerekiyor diye düşünüyorum.
Evet, Ekrem İmamoğlu, milyonların oyuyla seçilmiş bir belediye başkanı, doğru ama aynı zamanda basına yansıyanlara bakıldığında hakkında gelinen nokta itibariyle ciddi iddialar da bulunan bir isim. Terörle ilişki, yolsuzluk, organize suç… Bunlar ciddi anlamda öyle kolay hazmedilecek suçlamalar değil. Öte yandan, bu iddiaların ispatı da yargının işi.
Muhalefetin “Milli irade zincire vuruldu” yaklaşımı, duygusal bir açıdan bakıldığında haklı bir isyan gibi görünebilir; Fakat bana kalırsa hukukun son sözü ne şekilde söyleyeceğine de dikkat kesilmek de fayda var.
Netice itibariyle bir çok ilde olduğu gibi Ekrem İmamoğlu’na destek yürüyüşü düzenleyen öğrencilerden 9’u da Aydın’da gözaltına alındı. Bu noktada öğrenci kardeşlerimize de çağrım, demokratik haklarını kullanırken sağduyuyu elden bırakmamaları yönündedir.
Tarih boyunca haksızlığa boyun eğmemiş bir ruhu taşıyan Aydın’da, bugün de baktığımızda İmamoğlu’na destek noktasında üniversite gençlerimizden esnafımıza, köylümüzden memurumuza kadar bir çok kişi bu sürece kayıtsız kalmadı. Ancak Aydın’a yakışan yiğit duruş, taşkınlıklardan uzak durmaya devam etmek olmalıdır.
Zira bu tür süreçler, hele ki yargı henüz son sözünü söylememişken, Allah esirgesin duyguların coşkusuna kapılıp geri dönülmez adımlar atılmasına zemin hazırlayabilir. İmamoğlu suçlu mu, değil mi; Bunu mahkeme söyleyecek. Bizim görevimizse, bu süreci sağduyulu bir şekilde dikkatle izleyip hukukun üstünlüğüne olan inancımızı korumaya gayret etmek olmalıdır.
Netice itibariyle İmamoğlu’nun yaşadıkları, hepimizi bir şekilde sarstı ve ülke gündemine oturdu. Kimimiz; “Bu bir komplo, önünü kesmek için” diyor, kimimiz bir başka mağduriyeti hatırlatıp üst akılın oyunu diyor. Kimimiz “Hukuk işliyor” diye düşünürken, kimilerimizse 23 Mart’taki ön seçimin bile ‘siyasi müdahalede bulunulduğu’ kalkanına sığınmak isteyen İmamoğlu’nun, hakkındaki soruşturmadan haberdar olmasının ardından parti içerisindeki bazı kurmayların da desteğiyle Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’ne 3 yıl kala birden bire kurgulanmış olduğunu ileri sürüyor.
Netice itibariyle gerçek şu ki, bu hikayenin sonu, yargının vereceği kararla ve bizim bu imtihandan nasıl çıkacağımızla şekillenecek. Aydın’dan yükselen seslere de yalın bir şekilde kulak verdiğimizde, zaman zaman araya provakatif siyasi sloganlar karışsa da Türkiye’nin dört bir yanındaki seslerle aynı ortak tepki düzleminde.
Bu paydadan bakıldığında özellikle bu ülkenin en kıymetli hazinesi olan öğrenci kardeşlerime tavsiyem, taşkınlığa meydan vermemeleri, süreci akli selim çerçevede değerlendirmeleridir. Ben açıkçası hep beraber, sabırla ve umutla bu sancılı günleri de aşacağımıza yürekten inanıyorum.
Ben ayrıca ilimizde içtenlikle demokrasiye gönül veren, İmamoğlu’na haksızlık yapıldığının düşünen partili partisiz her kesimle birlikte CHP’li hemşerilerimizi de bu noktada öfkeye değil, akla, sağduyuya ve hukukun üstünlüğüne olan inanca sarılmaya davet ediyorum.
Açıkçası ‘Demokrasinin Beşiği Aydın’a da öfkeden çok sağduyu yakışır.