Yakın tarihlerde sürekli olarak deprem haberleri duyuyoruz. Deprem kuşağında olan bir ülke olarak deprem haberleri olağan haberler arasında yer alıyor aslında. Fakat depremin şiddeti biraz artınca oluşturduğu etki ve haber değeri de daha da artıyor.
Maalesef geçtiğimiz günlerde Elâzığ’da yaşanan ve 40’a yakın vatandaşımızı kaybettiğimiz depremde de büyük bir yıkım yaşadık. Deprem hem canımıza hem de malımıza zarar verdi. İşin aslına bakacak olursak deprem malımıza zarar verdi, malımız da canımızı yaktı. Evet, doğrusu bu.. Deprem mallarımıza zarar verdi, malımız da canlarımıza..
Depremin bir maliyeti var elbette. Deprem kuşağında yaşıyorsanız yaşam alanlarınızı depreme uygun bir şekilde inşa etmeniz gerekiyor. Bu da hem yapımı aşamasında hem de denetimi aşamasında fazladan bir maliyete katlanmak anlamına geliyor.
Peki, bu maliyete katlanmazsak ne olur? Bu sorunun cevabını maalesef her seferinde çok acı bir şekilde deneyimliyoruz. Tabi burada tek suçlu devlet (hükümrt) değil. Aslında bir sıralama yapsak devlet (hükümet) suçlular listesinde sonlarda kalır. Binalarını yönetmeliğe uygun yapmayan, uygun yapmamak için usulsüz davranan müteahhit mesela en büyük suçludur. Denetim görevi olduğu halde denetimlerini usulüne uygun yapmayan yapı denetim firmaları da müteahhitle aynı derecede suçludur. Ruhsat veren belediye, bu mekanizmanın kontrolünden sorumlu çevre ve şehircilik bakanlığının taşra teşkilatları ve bu teşkilatların idari amirleri… Sıralar gideriz.
Müteahhitlerin hakkına da çok girmemek lazım, içlerinde üç-beş çürük elma var diye koskoca bir camiayı büyük bir zan altında bırakmak yanlış olur. Fakat o üç – beş çürük elmanın hem maddi hem manevi götürüsü çok fazla oluyor maalesef.
Hatta şöyle ki, yıkılan binalara baktığımızda genelde eski tip binalar olduğunu görüyoruz. Bu da yeni tip binaları ve dolayısıyla bu binaları yapan müteahhitleri bir nebze de olsa suçtan arındırıyor aslında. Yıkılan binalar arasında kerpiçten ya da topraktan yapılan, kolonsuz yığma diye tabir edilen binalar çoğunlukta. Köy yerlerinde hala daha kullanımı yaygın olan bu binaların bir an evvel dönüştürülmesi ve yönetmeliklere uygun hale getirilmesi lazım gelir ki bu da büyük bir maliyet anlamına geliyor.
Peki deprem vergileri bu işler için kullanılamaz mı? Kullanılabilir pek tabii. Hatta bir ara yoğun bir kentsel dönüşüm furyası başlamıştı. Dayanıksız binaların yıkılıp yeniden yapılmasını şart koşan sıkı bir yönetmelikti. Sanırım vatandaşa ya da devletimize maliyeti yüksek diye geri plana atıldı. Yine bir maliyet çıkmazı anlayacağınız.
Bu maliyet olayını şöyle bir örnekle izah edebilirim. Arabanız var ve uzun yola çıkacaksınız. Lastiklerinizi kontrol ettiriyorsunuz ve lastiklerinizin durumu hiç iyi değil. Usta değiştirmenizi tavsiye ediyor. Siz maliyet hesabı yapmak adına ustaya bu lastikleri ne kadar daha kullanabileceğinizi soruyorsunuz. Usta da cevap olarak size “Ne zaman patlayacağı belli olmaz. Yolculuk esnasında patlarsa direksiyon hakimiyetini kaybedip takla atabilirsiniz. Fakat bu yolculuğu tamamlayıncaya kadar da patlamama ihtimali düşük de olsa var, siz bilirsiniz” diye cevap veriyor. Böyle bir araçla yola çıkmayı gözünüz alır mı?
Deprem de bu şekilde, olacağı kesin. Şiddetini bilemeyiz fakat yaşadığımız coğrafya 7 – 7,5 şiddetinde depremler üretmeye müsait bir coğrafya. Şu andan itibaren ömrümüz boyunca hiç deprem görmeme ihtimalimiz de (düşük bir ihtimal de olsa) var. Bu ihtimale sığınıp yaşam alanlarımızı inşa ederken kriterlerimiz neler olmalı? Maliyet esaslı mı çalışmalıyız, yoksa güvenlik esaslı mı?
Bu hususta çok yönlü sorular üretmek mümkün. Mesela Elâzığ depremi Japonya’da bir köyde olsaydı bu denli can kaybı olur muydu acaba? Yaşadığımız coğrafyayı seçme şansımız yok. Fakat bu şekilde bir yıkımı kadere bağlamak kâinatın yaratıcısı ile dalga geçmek gibi geliyor bana.
Son olarak Kızılay’ın deprem anında yaptığı “yardım” çağrısına değinmek istiyorum. Çoğu insan Kızılay’ın bu çağrısını eleştirdi, belki haklı olabilirlerdi fakat yüz milyonlarca liralık bütçesi bulunan belediyeler ya da STK’lar yardım toplamak için çağrıda bulunurken neden tepki gösterilmedi? Kızılay elbette ki bu tür durumlarda yardıma koşmakla yükümlüdür fakat yardım talep etmesinde nasıl bir ayıp olabilir? Diyelim ki ayıp, o zaman belediyeleri ve diğer bütçesi yüksek STK’ları da aynı şekilde eleştirmek lazım gelmez mi?
Temennim odur ki, depremlerde ne binalar yıkılsın, ne de insanlar mağdur olsun. Yardımsever vatandaşlarımızın yardımları da durumu olmayan hastalara çare, öğrencilere burs, sokak hayvanlarına mama, sokakta yaşayan insanlarımıza sıcak bir yuva olsun.
Sağlıkla kalın, hoşça kalın.