Üsküdar’da sabah oldu diye bir söz vardır, bilirsiniz. Genelde işe geç kalma ya da fırsatları kaçırma durumu için kullanılır. Rivayet edilir, Üsküdar’da sabah ezanları okunurken Beşiktaş’taki ahali ve esnaf uyanır, herkes çoluk çocuğunu, çırağını kalfasını, işçisini uyandırırmış.
Uykuya doyamayıp da, “Aman babacığım daha erken, aman ustacığım daha vakit gelmedi,” şeklinde uyku sersemi sızlanan gençlere: “Hayır vakit tamamdır, duymuyor musun, dinle bak, Üsküdar’da sabah oldu” derlermiş.
Hafta sonu ve akşam yasakları dolayısıyla çoğu esnaf aylardır dükkanını tam tekmil açamıyor. Ciddi bir gelir kaybı yaşadıklarını düşünüyorum. Kış mevsimi dolayısıyla havaların da erken kararmasıyla gündüz dar bir alana sıkışan ticari hayatı esnafın rehaveti daha da daraltıyor.
Esnafa sorduğumuzda durum vahim! Peki gerçekte görünenler?
Ya esnaf durumunun farkında değil ya da ben biraz fazla abartıyorum. Sabah erken saatte çarşıdan bir ihtiyacım olsa saat 10’dan önce gideremiyorum. Herkeste bir “patronculuk” oyunu merakı, işini takip eden yok. Tostçusu, börekçisi sabah aradığınızda “evdeyim, henüz dükkânı açmadım” diyorsa bunun daha dibi var mı? Sabahın bereketi bir başka olur, hep inanırım ben buna.
Esnaflığın bir adabı vardı eskiden. Sabah dükkanlar erkenden açılır, müşteri gelmeden dip bucak temizlik yapılırdı. Eksilen ürünler tamamlanarak dağınık yerler toplanır, müşterinin rahat alışveriş yapması için en uygun ortam hazırlanırdı.
Şimdi işler mi değişti, iş anlayışı mı değişti bilmiyorum fakat matematik hata yapmaz. Bir dükkânda çalışan sayısı ve dükkanın büyüklüğü göz önünde bulundurulduğunda aynı anda hizmet sunabileceği müşteri sayısı sınırlıdır. Bu sınırı bir de mesai saatini kısaltarak biz aşağı çekersek ne olacak halimiz?
Esnaflık masraflı ve sorumluluk isteyen bir iştir. Zaruri gereksinimleri vardır. Bunları karşılayamazsanız (zaman, mekan, bilgi, sermaye vb.) başarılı olmanız neredeyse imkansızdır. Devletin desteği mağdur durumdaki esnafımızın bağ kur primini bile karşılamayacağı hepimizin malumu. Bu da demek oluyor ki iş başa düştü efendiler! Ya kendi göbeğimizi keseriz ya da kendi ipimizi çekeriz.
Dahası da var, eskiden (internetin yaygın olmadığı, zincir mağazaların hayatımızda yer almadığı dönemlerde) insanlar bütün ihtiyaçlarını küçük esnaftan karşılardı. En büyük rakibin aynı sokaktaki komşundu.. Şimdi öyle mi? Bütün dünya bir “tık” uzağımızda. Üç kuruşluk cep telefonu kılıfını binlerce kilometre öteden, Çin’den sipariş ediyorlar, sen hala sıcak yatağından çıkmakta direniyorsun.
Uzun lafın kısası zaman işini takip etme zamanıdır. İşimize her zamankinden çok ihtiyacımız olacak. Rehavet en büyük düşmanımızdır, kapılıp gitmeyelim.
Sağlıkla kalın, hoşça kalın.