Kahramanmaraş merkezli depreme “Asrın felaketi” benzetmesi abartılı değil. 
Zaten her şeyin normalleştirildiği günümüzde sıradan olaylar dikkat çekmiyor. Hatta “dijital röntgencilik” başkasının yaşadığı her türlü kötülüğü seyirlik hale getirdi.
Her türlü felaketin yanı başında hayatta kalanların eğlencesi sürüyor.
Kartalkaya’daki otel yangınında hayatını kaybeden 78 kişinin cenazesi kalkmadan kayak pistinde eğlence devam etti. 
Yani “Gösteri devam etmeli” mantığı ne yazık ki Türkçede tamamen yanlış anlaşılmış.
Bir kez de orijinalini yazalım: The show must go on!
Herhangi bir olay karşısında eğlence veya oyunun devam etmesi gerektiği durum İngilizcede böyle ifade edilmiş.
Ancak 50 binden fazla insanın hayatını kaybettiği bir memlekette gösteri devam etmeli mi?
Hamaset edebiyatı bu felaketin tekrarına mani olabilir mi?
Kahramanlık, yiğitlik duygularının aşırı ve abartılı ifadesine hamaset diyoruz.
Asrın felaketinin üzerinden 2 yıl geçti. 
6 Şubat’ta “ne yazayım?” diye hayli düşündüm. Her konuda söyleyecek bir sözüm olmasına rağmen bu konuda bulamadım, sustum.
Konuşanlara kulak verdim; hepsi de boş sözlerle “Unutmadık, unutturmayacağız…” gibi sloganlarla samimiyet noksanlığını ifşa ediyordu.
Boş, anlamsız, bazen de anlam ve amacı belirsiz duygusal hamaset sözleri…

AYDIN TEHLİKEYE AÇIK

28 Ocak’tan itibaren Ege Denizinin altından homurtular geliyor, yer küreyi sarsıyor. Uzmanlar, Muğla ve Aydın’ın büyük zarar göreceğine işaret ediyor, tsunami olabileceğine dikkat çekiyor.
Yunanistan, Santorini Adasını boşaltıyor. Okullar tatil edildi, çadırlar kuruldu, askeri unsurlar yerleştirildi…
Bizim kıyıda kimsenin kılı kıpırdamıyor.
Bu sarsıntılar durunca muhtemelen bizim cephedekiler “boşalttınız da ne oldu? Deprem olmadı, boşu boşuna telaş ettiniz” gibi sözlerle dalga geçecek.
Ya olursa… Önlem almak, doğal afetler karşısında hazırlıklı olmak işte böyle bir şey… 
Hamasetle tsunami önlenemez!
Vatandaşa “önlemini al” demek yetmez. Devlet desteği evini güçlendirene ustaya bile yetmeyecek para vererek olmaz. Hasarlı binaları güçlendirmekle önlem alınmaz.
Sürekli Japonya’yı örnek göstererek kendi kusuruna göz yuman bir toplumda tehlike geçince yan gelip yatmak önlem sayılmaz.
Depreme dayanıklı yerleşim alanları seçmek, zemin etüdlerini doğru yapmak, yapı malzemelerine standart getirmek, müteahhitlik, mimari ve mühendislik hizmetleri sunmak… Önlem böyle olur. 

VATANDAŞIN KEYFİNE BIRAKILAMAZ

Depremle yaşayan, büyük sarsıntılardan bile can kaybı vermeden hafif hasarla çıkan ülkelerde işler hamasetle yürümüyor.
Korku ve endişe, zor zamanlarda insanı sarar. Sıkıntılı anlar geçtiğinde insan yine konforlu hayatına devam eder. Ancak devlet, büyük yıkıma açık bir yerleşim alanında yaşayan insanları güvenli bölgelere taşımak zorunda… Gerekirse direnenleri zorla o bölgeden çıkarır.
Yetkililerin açıklamalarındaki ortak dile dikkat etmişsinizdir. 
En çok duyduğumuz “Önlemleri alıyoruz” sözünün altı boş!
Önlem alınıyorsa biz niye görmüyoruz? 
Bu ülke 1999’da 30 bin, 2023’te 50 bin insanını kaybetti. Kesintisiz konuşuyoruz ama sonuç değişmiyor. 
Ders alınan başarısızlık, başarıdır.  25 yıl önceki depremden ders alınsaydı, her türlü önleme rağmen başarısızlık, yetersizlik bile bu kadar can kaybına neden olmazdı.
İşte birkaç gündür siyah kurdeleli paylaşımlar, siyasi figürlerin parlak lafları, başsağlığı dilekleri, unutmadık mesajları boş, bomboş!
Yarın yine felaket yaşanmamış gibi hayat gürül gürül akacak.
“Gösteri devam etmeli” öyle mi?
Unutulmaması gereken şu: Bugün önlem alınmayan her durum, savsaklanan her iş, üstlenilmeyen her sorumluluk asrın felaketini gelecek nesillere kötü bir miras olarak aktaracaktır.
Bunun öncelikli sorumluları kendini biliyor. 
Vatandaşın keyfine bırakılmayacak kadar önemli bu konuda bilgili, bilinçli olduğunu savunanlar en büyük vebal altındadır.
Hamasetle hedefe gidilmiyor.