Zaman zaman gündem telaşından sıyrılıp gecenin sükunetinde karaladığım şiirler olmuştur.

Bazen yazdığım şiirlere neyin ilham olduğunu unutsam da sanki gizli bir fısıltının beynimin gözeneklerinden önce kulağıma üflediğini, sonra da kalemime tesir ettiğini de hiç düşünmedim değil…

İşte bu şiirlerden bir tanesi de on yıl kadar önce henüz doğmamış kızıma yazdığım şiirdir, kaldı ki ben halen bekarım ve annesi de halihazırda yok. Aslında böylesi bir iğreti dünyada çocuk sahibi olma konusunda zaman zaman ünlü sürrealist ressam Salvador Dali’ye hak versem de yarınların dünyası için belki de ümitlerimizi yitirmemeliyiz...

şimdilik isimsizsin
cisimli cisimsiz tüm korkulardan uzakta
leylek hurafelerinden ötede
ıssız bir aydınlıkta
meleklerle birlikte

ve ben yine de
sana saklıyorum
şu patikleri bu günden
şu pembe tokayı
ipek kurdelayı
-hanimiş kızım benim

her aşkın
bir meyvesi var
can ağacında
ezelden ebede
sallanan
işte o meyvenin
masumiyeti hürmetinedir
bir insan için
amansızca çarpan kalbin
ilahi gözeneklerine
kodlanan

ah
kimse anlamıyor bunu
her yerde
sayısız akla zarar fetva
sayısız
metafizik yalan
-hanimiş kızım benim

postmodern sanrılardı
elektronik sahifelerde
körpe dillerde
aforizmik kasıntılar
oysa
simsiyah bir nehir
sarılıyordu satürn' ün boynuna
milattan önceden önce
evrenin sonsuzluk anıtında
aydınlık yazıntılar

seni sordum
içimdeki kahine
sustu
hayra yordum
ve zindanlar içre
yaralıydı yusuf
kuyu içre
hüzün içre
ve mistik sancılar nöbetindeydi
Kahire
ele verdim kendimi
sele verdim bendimi
elim
yüzüm
yara bere
-hanimiş kızım benim

ne gelir elden
eğer ölüyorsam
susuz
aç bilaç
ve rüzgar
dayanmışsa şakağıma
isli bir film şeridi gibi
geçiyorsa
gözlerimin önünden hayat

bir dipnot da sen düş
düşlerimçin
-hanimiş kızım benim