Dün, İzmir Bergama'da sözde çevreci geçinen ve yerel halk unsurlarının da aralarında bulunduğu altın madeninin çıkarılmasına karşı olan bazı başat çevre gönüllülerinin (!), Alman Vakıfları tarafından doğrudan fonlandığı ortaya çıkmıştı.
Hatta Cumhuriyet Şehidi Necip Hablemitoğlu, bu gerçeği tüm yönleriyle ele aldığı 'Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası' adında bir de kitap yazmıştı. (Hablemitoğlu, kitapla ilgili olarak Alman Vakıfları'nın açtığı davanın duruşmasına bir hafta kala şehit edilmişti. Okumanızı tavsiye ederim)
Şu da var ki; Bir süredir bazı kesimlerin sıklıkla sorduğu bir diğer soru da şu; 'Milli Enerji karşıtlarını kim fonluyor? Enerjide dışa bağımlı ülkemizin 'Milli Enerji' kaynaklarını değerlendirmemesini isteyenler kimler?
Elbette samimiyetle çevre duyarlılığına sahip olanları tenzih ediyorum ancak enerji krizinin eşiğindeki Dünya’da, ciddi anlamda çevreci, temiz enerji olarak addedilen (RES, GES) enerji yatırımlarına da yükselen bir muhalefetin son zamanlarda dikkat çekici bir noktaya evrildiği de kimilerince manidar bulunuyor!
Geçtiğimiz günlerde büromuza bir firma adına çevre duyarlılığı analizi, halkın tepkilerine yönelik saha çalışması yapan bir sosyolog geldi.
Verdiği bir örnekte Aydın’daki bir ilçede çevre karşıtı birilerinin samimi olmadığından dem vurarak, geçmişteki temiz enerji olarak nitelendirilen bazı enerji yatırımlarına karşı bir takım direnişlerin içinde başka işler olabileceği imasında bulundu.
Kendisiyle uzun uzadıya 1 saat kadar oturduk, Aydın’da dünden bugüne çevre duyarlılığı gösterilen bazı enerji yatırımları üzerine de sohbet ettik.
Hatta Çine’deki İbrahimkavağı Mahallesi’ndeki ‘Rüzgar Enerji Santrali’ kurulumu sırasında jandarma müdahalesiyle birlikte köylülerin tepkisine dönük yaşananları da anlattım, not aldı!
Tabi ki bir sosyologla mesleğimizin benzeşen yönleri var ancak sosyologların birebir kişi odaklı olarak manipüle edilmiş kitleye (Eğer manipülasyon ve algı yönetimi söz konusuysa) dair ayrı ayrı analizlere de ihtiyacı var!
Ayrıca manipüle edilmemiş, ciddi ciddi tüm enerji yatırımlarını doğanın bağrına bir hançer olarak değerlendiren, börtü böceğin rahatsız edilmesinden dahi hoşnut olmayan insanlarımızın da hesaba katılması lazım ancak bununla birlikte ‘Milli Enerji’nin de doğru ve yalın ifadeyle halkın bilgisine de sunulması gerekiyor!
Yoksa insanımız açısından bu tür enerji yatırımlarının dev firmalarının cebini dolduracağı, yanıbaşlarındaki doğanın talan edileceği bir çevre katliamı olarak yaftalanmasının önüne geçilemez!
Bunun içinde ‘Milli Enerji’ bilinci eksenine dönük olarak bu tür yatırımların yapılacağı yerlerde doğrudan o yöredeki halkın da hayatını kolaylaştıracak imkanlara cevaz verilmesi gerekiyor!
Örneğin bir köye ait merada ‘Rüzgar Enerji Santrali’ mi kuruluyor! Doğrudan o yöre halkının elektrik faturası aynı zamanda bir teşvik olarak yüzde 50 indirime tabi tutulmalıdır ve bu pazarlık konusu dahi yapılmadan aynı zamanda da kanuna tabi olmalıdır!
Konuya daha geniş ölçekten baktığımızda Aydın’da elektrik üreten Jeotermal Enerji Santralleri’nin bulunduğu ilçelerde de bir süredir belediyeye pay aktarmalarının yanı sıra doğrudan halka dokunacağı şekilde de bir düzenlemeye de gidilmelidir!
Yoksa Aydın’da bu konularda birileri çevre duyarlılığı kasıp adeta havanda su döğerken atı alanın Üsküdar’ı hatta Balkanlar’ı geçip Hırvatistan’da bile yeni yatırımlarla konuşlanacağı ve Aydın’a ne yaptınız? Ne faydanız var? denildiğinde istihdamı öne sürüp konuyu geçiştirecekleri aşikar!